Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

ALESYA

Zaferler yeni yapılanmaları getirir. İzmir’e girildi, Padişah VI. Mehmed Vahideddin saltanatın sonunun geldiğini anladı. 30 Ekim 1922 tarihli meclis kararı, “Osmanlı saltanatının inkırazı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümetinin teşekkül ettiğine dair, Heyet-i Umumiye kararı” başlığı ile geçti. Son padişah bu karardan sonra 10 gün içinde ülkeyi terk etti; onun açısından isabetli ve ihtiyatlı bir karardı.
Reklam
Savaşan Türkiye’nin Büyük Millet Meclisi’nde muhalefet de vardı; hem de bu öyle sanıldığı gibi saltanat taraftarı, muhafazakârlardan oluşan bir zümre değildi. İkinci grubun içinde her türlü sol fikir sahibi, hatta Sovyetler’e sempati duyanlar da mevcuttu. Başkomutan ve karargâhı bu meclisle birlikte savaşı yürütüyordu. Fransız İhtilali’nden beri görülmeyen ve görülemeyecek bir konvansiyonel sistemdi bu çünkü konvansiyonel sistemde meclisler lider grubunu izler, hele ortada bir harp ve darp var ise farklı sese pek tahammül gösterilemez.
…en çiğ sözcük en bayağı harf bile sessizlikten daha iyi huylu daha saygıdeğerdir. Sessiz duranlar neredeyse her zaman için incelikten nezaketten yoksundurlar. Sessizlik bir karşı gelmedir. Yutmak zorunlu olarak kötü bir karakter ortaya çıkarır.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Tanrı öldü!” diye bağırıp sokaklarda koşturan bir adamı nasıl anlamalıyız? Nasıl görmeliyiz onu? Bizim için kendini feda eden bir aziz mi, kendisi için bütün değerleri yerle bir eden bir egoist mi, yoksa yaşadığı hayata isyan edip tüm dini değerlerini ve inancını yitiren bir dinsiz ve kötü yolun işaretçisi olarak mı görmeliyiz onu? Belki de “Lucifer” olarak bakmalıyız ona. Lucifer, Latince “lux” veya “lucis” kelimesinin karşılığı olan “ışık” ve “getirmek” anlamına gelen “ferre” kelimelerden oluşmuştur. Kötü denilen, karanlığı temsil eden Lucifer aslında ışığı getiren, onu taşıyan anlamına gelir. Peki, kötü olan, karanlık olan şeytan bize ışığı getirebilir mi gerçekten? Kim bilir belki de bize ışığı getirmek için önce karanlığı var etmek zorunda kalan bir şeytandır Nietzsche. İçinde bulunduğumuz tüm bu “aydınlıktan” bizi önce çekip sıyıran ve sonrasında zifiri karanlıkta kendi ışığımızı bulmamız için bize yol gösteren bir aziz belki. Ancak onun en büyük korkusu da yine bir aziz olarak görülmek değil midir? “Günün birinde aziz ilan edilmekten çok korkuyorum” dememiş miydi kitabı Ecce Homo’da?
Sayfa 6 - ÖnsözKitabı okudu
İstanbul’da gezilmesi gereken yerlerin başında Ayasofya ve Sinan’ın Süleymaniye’si gelir. Topkapı ve Dolmabahçe’yi de muhakkak saymalıyız. Onlardan da önce Askerî Müze, Kariye Camii, Fenâri İsa Camii, bütün Mimar Sinan camileri, Arkeoloji Müzesi, İslam Eserleri Müzesi vardır.
Sayfa 288Kitabı okudu
Reklam
Dostoyevski, Puşkin, Turgenyev, Gogol, Çehov,
Bir defa Dostoyevski bir dehadır. Hatta galiba bu beşerin rengini herkesten daha iyi taşıyan bir dehadır. Müthiş bir gözlem gücü, yazma kapasitesi vardır ve ruhsal analiz abidesidir. İnsanın kaderinin tasvircisidir. Her şeyini okuyun ama Suç ve Ceza ile Karamazov Kardeşler’i okumadan roman okuduğunuzu söylemeyin. Puşkin’de ise bir başka deha, dil dehası vardır. Fransızcayı, İngilizceyi, Latinceyi o kadar iyi bildiği ortadadır; hatta eserlerini yarattığı Rusçadan bile daha evvel öğrenmiş gibidir. Turgenyev önemli bir entelektüeldir. Tabiatı onun kadar tasvir eden, insanların cemiyetle olan ilişkisini ustalıkla sorgulayan az bulunur. Gogol ve Çehov, özellikte tiyatroda, Rus edebiyatını diğer herkese üstün kılmışlardır. Çehov tiyatro edebiyatının Mozart’ıdır; kısa ömrüne sığdırdığı hikâyeleri ve tiyatro eserleriyle en az onun kadar verimli olmuş, zamana meydan okuyan karakterler çizmiştir. Çehov’un tasvir ettiği insanlar bugün bile etrafımızdadır. Rus edebiyatında sayılacak böyle daha çok isim vardır. Ama dedim ya, Tolstoy başkadır. Tolstoy, Rusya’dır. Lenin’in tarif ettiği gibi, Rus köylüsünü hiç kimse bu kont kadar anlayamamıştır.
Sayfa 268Kitabı okudu
İlber Hoca’nın gözünden Tolstoy…
Tolstoy, Rusya’nın en büyük yazarıdır. Onun tasvirleri, karmaşık durum ve ilişkileri bilgece verir; hepsi de Rusya’nın kendi ortamında verilir; yine de Tolstoy bunlara üniversal bir nitelik katmıştır. Soruna dönecek olursak; daha basitçe Tolstoy’u sevmemin esasen iki nedeni olduğunu söyleyeyim. Birincisi, doğrudan edebiyatla ilgili; Tolstoy okumadan roman okumuş olunmaz. İkinci sebepse, bir bakıma benim kendi uğraşlarımla ilgilidir. Tolstoy okumadan Rusya anlaşılmaz.
Sayfa 267Kitabı okudu
İlber Hoca’nın Tavsiye Ettiği 25 Kitap
Osmanlı İmparatorluğu - Halil İnalcık (Kronik Kitap) Batı-Doğu Divanı - Johann Wolfgang von Goethe (Hece Yayınları) Hafız Divanı (İş Bankası Kültür Yayınları) İnce Memed I-IV - Yaşar Kemal (YKY) Fuzuli Divanı (Ayrıntı Yayınları) Timurlenk - Beatrice Forbes Manz (Kronik Kitap) İslam Uygarlıkları Tarihi - Corci Zeydan (İletişim Yayınları) Bir Ortadoğu Tarihçisinin Notları - Bernard Lewis (Arkadaş Yayınları) Savaş ve Barış - Lev Nikolayeviç Tolstoy (İletişim Yayınları) Kral Lear - William Shakespeare (Remzi Kitap) Yüzbaşının Kızı - Aleksandr Sergeyeviç Puşkin (YKY) Savaş Günlükleri 1939-1943 - Kont Galeazzo Ciano (Kronik Kitap) Vanya Dayı - Anton Pavloviç Çehov (İmge Kitabevi) Madame Bovary - Gustave Flaubert (Can Yayınları) Semerkant - Amin Maalouf (YKY) Puslu Kıtalar Atlası - İhsan Oktay Anar (İletişim Yayınları) Milli Mücadele Başlarken – Tayyib Gökbilgin (Kronik Kitap) Suyu Arayan Adam - Şevket Süreyya Aydemir (Remzi Kitap) Yeniçeriler - Reşad Ekrem Koçu (Doğan Kitap) Yavuz Sultan Selim - Feridun Emecen (Kapı Yayınları) Devlet-i Aliyye I-IV - Halil İnalcık (İş Bankası Kültür Yayınları) Sultan Alp Arslan - Cihan Piyadeoğlu (Kronik Kitap) Bûstan - Sâdî-i Şirâzî (Ayrıntı Yayınları) Karamazov Kardeşler - Fyodor Dostoyevski (İletişim Yayınları) Kambur – Şule Gürbüz (İletişim Yayınları)
Sayfa 285Kitabı okudu
Örneğin Konya Ereğli’sini ne kadar biliyorsunuz? O tarafa gidip Beyşehir Gölü kenarında Kubadabad Sarayı’nı göreceksiniz. Burası Selçukluların yazlık sarayıdır. Sonra gölün karşısına geçeceksiniz. Eşrefoğlu Camii oradadır; Beylikler Devri’nden, 13’üncü asırdan kalmıştır. Sonra Eflatunpınar’ı görürsünüz. Hitit İmparatorluğu’nun en önemli anıt çeşmesidir ama kim biliyor? Kim burayı görmek için plan yapıyor? Üstelik bu coğrafyanın havası da güzeldir, latiftir. Yaz akşamlarında tatlı bir serinlik olur. Elmalı-Korkuteli hattını söylemiştim, işte yine o hattın yakınına düşecek yerlerden bahsedeyim. Konya’dan Alanya’ya doğru inerseniz, yolda İbradı ve Akseki’ye uğrayabilirsiniz. Buradan çok sayıda Osmanlı uleması (bilhassa kadılar) çıkmıştır. Bölgede bilinmesi, gezilmesi gereken daha çok yer var. Mesela Sagalassos var, unutulmaz bir yerdir. Buralara biz, Teke diyoruz; Grek ve Latinler Psidia derler. Batı Anadolu’nun 12’nci yüzyıldan başlayan değişim sürecini bu bölgeleri gezmekle anlarsınız. Medeniyetler nasıl da birbirini izlemiş, nasıl birbirleriyle iç içe geçmişler görürsünüz. Türkiye coğrafyasının 12’nci yüzyıldan beri gelen sakinlerinin buradaki kökleşmesi, fakir üsluplu okul kitaplarının anlatabileceği bir süreç değildir. İşte bu yüzden, o civara gidiliyorsa, Antalya’ya bir kere de buradan inmeyi düşünmelisiniz. Hem yol da artık eskisi kadar maceralı değildir, nispeten düzelmiştir. Ama elinizi çabuk tutun, çünkü buralar da bütün Orta Anadolu kasabaları gibi kaybolup gidiyor; mimarisi değişiyor, silikleşiyor.
Sayfa 142Kitabı okudu
Peki Türkiye’yi nasıl gezmeli? Nereden başlamalı? Turistik planı takip edeceksiniz. Yani sırasıyla batı, güney ve Orta Anadolu’yu dolaşacaksınız. 1960’lardan beri, böyle bir turistik plan mevcuttur; 15 günlük bir plandır. Kolayınıza nasıl gelirse öyle tatbik edilir. Önce Ankara’ya gidersiniz, oradan hareket edersiniz. Çorum-Boğazköy, Alacahöyük’ü
Sayfa 140Kitabı okudu
Reklam
Türkiye’de nereleri dolaşmaktan zevk alırsınız? Benim en sevdiğim Anadolu, Akdeniz Bölgesi’dir. Orada da Elmalı-Korkuteli hattıdır. Muğla civarını ayrıca severim. Doğu Anadolu’yu sorsan, eskiye göre çok kalkındı ama problemleri fazla; üretim de düşük... Diyarbakır’da artık tarım bile kalmadı, bu olumsuzluk onların çok lafını ettiği turizmi de etkiler. Eskiden İzmir’in civarı da güzeldi ama artık maalesef bitiyor. Çünkü Ege bölgesi doluyor. Doğudan kalkıp İzmir’in köylerine dahi geliyorlar. 5-10 dönüm arazi alıyorlar, o araziye 20 aile yerleşiyor. Muhtarlar bunu engellemeye çalışıyor, hakları var ama onlara da bu yeni tip valiler engel oluyor. İdari teşkilatta, yerele öncelik veren bir reformun yapılması gerektiğine inanıyorum. Bu tür kararlar yerelde alınmalı. Seyahate dönelim; sözün özü, Anadolu’da her yeri görmek gerekir. Çok enteresan bir ülkede yaşıyoruz. Öyle ki Türkiye, başka ülkede yaşasan bile muhakkak ziyaret etmen gereken bir yerdir.
Sayfa 139Kitabı okudu
+ “Bir röportajımızda Bozkurt (Güvenç) Bey’e ben de bu yönde bir soru sormuştum. O da Süleyman Demirel’in çok iyi tavsiyeler verdiğini söylemişti. “ - “Doğrusu ben de Süleyman Bey’den iyi bir tavsiye aldım. İşime yaramıştır, hayrını görmüşümdür. Demirel’den aldığım ve uyguladığım bu tavsiye de hayatımdaki ikinci önemli tavsiyedir. Bir dönem, şimdi
Tavsiyeleri işe değil, kişiye bakan insanlardan almalısınız. Bu tipte insanlar sizin kim olduğunuza, nasıl bir birikimle geldiğinize, neye ihtiyaç duyduğunuza bakar. Yoksa ezbere tavsiye vermek çok kolaydır.
Şimdi baştan sona doğru bir gidelim. 12-25 yaşları arası öncelikle temel atma dönemidir. Hayatınızı esasen bu dönemde kurarsınız. 25-40 arasında hayata karışır, söz söylemeye başlarsınız. 40-55 arası olgunluktur, otorite olma dönemidir. 55 ve sonrası ise bir dinlenme, demlenme zamanıdır. Bu yaşlarda çok bir şey yapmazsın; yeni şeyler ortaya koymaz, genelde tekrar edersiniz. Bu dönemini sürenler arasında, seyrek de olsa taze eserler verene rastlanır. İşte her birimiz bu süreçlerden geçeriz, çünkü biz bu dönemlerde yaptıklarımızla şekilleniriz.
Çaresizlik içinde can verenlerin affı; umutsuzluk içinde ölenlerin umudu, dinmeyen felaketlerin acısında boğularak gidenlerin alamadıkları iyi haberler... Hayat verecekleri yerde, bu mektuplar ölüme gidiyorlar. Ah Bartleby! Ah insanlık!
418 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.