Unutulması gerekip de unutulamayanlar, katlana katlana çoğaldı. Meğer önce yarını unutmak gerekiyormuş… Her doğanın yeni bir güneş olduğuna inanacak kadar unutmak.
Hepimiz büyüme çağındaydık. Kaç yaşında olursa olsun, herkes. Bütün dünya. Döne döne geçiyorduk büyüme çağından. Başımız döne döne… Bu yüzden yiyorduk ve yemeliydik. Birbirimizi ve her şeyi.
Mutluluğunun eksikliğini dünyevi bir nedene bağlayabilen aziz mahluk! Hissetmiyorsun, felaketinin paramparça kalbinde, bozulmuş aklında yattığını hissetmiyorsun, dünyanın bütün kralları bir araya gelse bile sana yardım edemez.
Ciddiye almayınca her şeye katlanılır! Ciddiye almamak mı? Ah, birazcık kaygısız olmak, beni şu güneşin ışıldadığı dünyada insanların en mutlusu yapardı. Ne diyorum ben?
Ölüm ile yaşam aynı şeydir, tıpkı bir elin iki yüzü gibi, avucun içi ve elin tersi gibi. Ama yine de avuç içi ile elin tersi aynı şey değildir. Ne ayrılabilirler ne de birleştirilebilirler.
Dünyada sadece tek bir şey kötü yürekli bir insana karşı durabilir. O da başka bir insandır. Ayıbımızda yatar şerefimiz. Sadece bizim ruhumuz, kötülüğe açık ruhumuz, onu yenmeye muktedirdir.