Ötekinin iyiliğini, kurtuluşunu, bize benzemesi şartına bağlamıştık. Açıkçası, şimdi şunu söyleyebilirim: Tüm dünya bize benzese, bu gezegende yaşamak tam bir işkence olurdu.
Bana göre seküler kesimin, yani solcuların, Atatürkçülerin en büyük yanılgıları, İslamcıların hepsini aynı zannetmeleri, tek bir kişiden bahsediyormuş gibi konuşup davranmalarıdır.
Keza 1931’de Türk Ocaklarının, 1935 sonrası Mason localarının, Kadınlar Birliği’nin kapatılması, spor örgütleri, esnaf örgütleri ve benzerlerinin organik olarak Tek Parti çatısı altına alınması Cumhuriyet’in Rousseau’dan esinlenilen genel irade anlayışının sonucuydu.
İnsanlar kendi sınıflarına karşı ne tür bir yakınlık hissederlerse hissetsinler, bölgesel ve etnik aidiyetler her zaman ve her yerde daha güçlü duygular uyandırmıştır. Yabancı güçlerin meydan okumasına maruz kalındığında sınıf aidiyeti işlevini yitirir.
Küreselleşme, komünizmin dağılmasıyla beraber, solun ve sağın profilini değiştirmiştir. Endüstrileşmiş ülkelerde artık kendisinden bahsedilecek aşırı sol kalmamıştır.
Atatürk'ün Batı anlayışı sadece "tek dişi kalmış canavar" anlayışı olmamıştır. Onunla savaşırken ona dönmek, aynı zamanda ona değişik gözlerle bakmak demektir. Gerekli olan, ne Batı uyduculuğu, ne de Batı düşmanlığıdır.
Ulusal kurtuluş savaşının verdiği ders şudur: Türkiye ancak Batıya rağmen batılılaşabilir. Türkiye Batıya karşı gelmedikçe Batı'dan bağımsız olamaz, kendini de düzeltemez.
Marx, dış ticareti hürleştirici bulurken, biz, zengin kapitalist ülkelerin, dış ticaret ile her gittikleri yerde, partner olarak gericiliği bulup dinselliği körüklediğini görüyorduk.
Afganistan Taliban tarafından ele geçirilmeden önce gözüme çarpmıştı; hükümetin idaresinde olan bölgelerdeki reklam panolarında çeşitli markaların reklam afişlerindeki kadınlar. Neredeyse yarısının başı açıktı, giyim tarzları Batı’yı andırıyordu.
Ancak kadın hakları, laiklik gibi kavramlar Afganistan’a uzun zamandır uğramamıştı, şekli olarak