Bir hatayı yapmak, yanlış bir fiile batmak ile o yapılan hatayı meşrû addetmek arasında dağlar kadar ve hatta daha fazla fark vardır. Ve bizi diri tutan da hatalarımızı meşrûlaştırarak vicdanımızı târumar etmeyişimiz, bundan kaçmamızdır.
Misal: Bir adam sabahtan akşama kadar içki içse, ancak bu içişin haramlığını tasdik etse, günahkar olur ama bu günahkarlığı onun imanını çalmaz. Ancak, ağzına bir yudum bile içki almayan bir zât, içkinin haramlığını inkâr etse, hele hele bunu tevilsiz yapsa küfre girer. Küfre giren bu hâliyle ölürse (maazallah) ebedi cehennemde kalmaya mahkum iken günahkâr olan şahıs Allah Teâla'nın dilemesiyle hiç de cehennemde yanmadan da cennete girebilir. Cehenneme girse dahi cezalarını çeker ve yine ebedi cennet nimetine kavuşur.
Modern zamanların bizden almak istediği yaptığımız yanlışları meşrulaştırarak küfre varmamızdır. Halbuki aklı olan, aklı selim olmaya varan kişi günah da işlese nedamet yollarını gözleyerek tevbeye doğru kulaç atmaya gayret eder ve hiçbir zaman yaptıklarını meşrûlaştırmaz.
Bunu anlarsak, dağlar un ufak olur, anlamazsak dağlar yok olmaz, bizim için ebedi tutsaklığa yol olur.