Ben kimim bilir misin? Her şeye rağmen gülümseyebilen, gözlerinden anlaşılsa da yorgunluğu, güçlü durmaya çalışan biri. Gündüzlere sitemkar, gecelere müptela biri. Hayatın her çelmesine takılıp, tekrar ayağa kalkan biri. Kaç hançer yenmişse de, yaralı bir şekilde harpten çıkamayan, hala savaşan biri. Tükenmiş, ama yine de yenilenmeye çalışan biri. Gerisine de eyvallah.
Ne güzel insanlar var. Onca karanlığın içinde güneş gibi parlayan, buz tutmuş yürekleri ısıtan sıcacık gülüşleri olan.
Ne güzel insanlar var. Grileri renklendiren, umudu mavi mavi çoğaltan.
Ne güzel insanlar var. Hayatın kötülüklerinden azade, insanların elinden tutan, kuşları besleyen, kedileri okşayan, köpekleri doyuran.
Ne güzel insanlar
Merhabalardan bir demet. ≈)
Öncelikle şu fes konusunu bitirelim, şöyle ki:
Fes takmak, 2'nci Mahmut döneminde zorunlu hale getirilmişti. O tarihte, dinciler ayaklanmıştı, fes'in gavurun icadı olduğunu söylüyorlardı. Hatta bu yüzden, 2. Mahmut'a gavur padişah diyorlardı. Oysa, fes'in kökeni Batı değildi, Kuzey Afrika'ydı,
İnsan ruhun bast hallerine müptela.
İstiyor ki her zaman ferahlık, neşe olsun.
Ama bu kabz hali dahi aslında büyük bir nimet.
Ne zaman kabz haline girsek tüm lezzetimiz kaçıyor.
Dünyanın ne kadar çirkin ve fani olduğu hatırlanıyor.
Etrafında veya uğraştığı ne kadar malayani iş varsa istemeden de olsa uzaklaşıyor.
Çünkü Rabb’inden başka kimse tahammülde mutlak değil.