Biliyor musun Andrey, benim içimde ne yakıcı, ne de kurtarıcı bir ateş yanmadı. Hayatımda hiçbir zaman başkalarınınki gibi gittikçe renklenen, parlak bir güne çevrilen bir sabah olmadı. Benim hayatım, sönmüş başladı. Tuhaf kendimi bilir bilmez sönmeye başladığımı hissettim. Sonra kitaplar okuyup da onlarda hayatta kullanamayacağım gerçekler buldukça, dostlar arasına dedikodular, alaylar, soğuk, kötü, boş gevezelikeler dinledikçe, gayesiz sevgisiz toplumlara katıldıkça daha kötü oldum.
Yüzeyden bakınca göremezsiniz. Dışarıdan bakınca çok iyi bir yaşam sürüyor gibi görünüyorum. Ama biraz daha derinlere inince içimde koskoca bir ümitsizliğin hüküm sürdüğünü görürsünüz. Şöyle diyelim zihnime sahip olamıyorum tuhaf ve sefil düşünceler saldırıp zihnimi işgal ediyor.
Ben topluma karışıp onların arasında, sürecek bir yaşamdan söz etmiyorum. Toplumsal ilişki kurma yeteneğim, başkalarına duyduğum güven ve ilgi:bunlar çoktan köreldi. Tabi bunların bir zamanlar var olduğunu varsayarsak. Ben hep yalnız insan oldum.
Umutsuz uyanıyor, bu mutsuzluğu yenmeye çalışıyor, öğleye doğru da yeniyorum. Öğleden sonra umutsuzluk yeniden başlıyor, akşama doğru tekrar kayboluyor, gece uyandığımda büyük bir aldırışsızlıkla gene gelip çatıyor.
Acının enlem ve boylamlarında gidip gelen bir gemidir yüzüm. Fırtınası kendinden, pusulası kendidir. Bir şeylerin vakti geçti artık, nelerin bilmiyorum. Göğümde dondu karanlık. Bir urgan kendini bağladı. Süte irin karıştı.