Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Mustafa Salih Hazirlar

Mustafa Salih Hazirlar
@mustafasalih
İlahiyat Fakültesi
Kilis
34 okur puanı
Şubat 2023 tarihinde katıldı
Vahyin kendisi, salt akılla kavranabilecek bir olay değildir. Vahyi kavramak hususunda, akılla birlikte fakat aklı aşan başka bir "ruhî meleke" işe karışmaktadır. Buna kalbin veya gönlün kavrayışı da diyebiliriz. Nitekim İslâm düşüncesinde bu deyimlere (kalb, fuat, gönül) önem verilir. Böylece vahyin akıldan müstağni olmayan (olabilir de) daha yüksek bir kategori ile kavranabileceğini söylemiş oluyoruz, o da, imandır. Vahiy, tek başına akılla kavranamaz, öyle olsaydı, belirli bir diyalektikle herkesi imanlı kılmak mümkün olurdu.
Reklam
Batı'ya yönelen ilk Osmanlı "aydınları", İslâm'a özgü kafa alışkanlığıyla Batı'yı anlamaya çalışırken, aslında ne Batı'nın mahiyetine akıl erdirebilmişler, ne İsâm'ı sahiplenebilmişlerdir. İslâm'a özgü kültürü Batı'dan ödünç alınmış kavramlara göre değerlendirirken; Batı kültürünü de İslâm'a özgü kavramlarla algılamaya ve değerlendirmeye çalışmışlardır. Böylece İslâm ülkesinde kendisinin "bireyci" ya da "toplumcu", "kapitalist" ya da "sosyalist" vb. olduğunu ileri sürebilen garip Müslümanlar türemiştir.
Oruç terbiye içindir. Mideye oruç tutturulduğu gibi dile, göze ve kulağa, hatta kalbe de oruç tutturulmalıdır. Harama ve gereksiz işlere dalmadan insan kendini tutmalıdır. Dedikodu, boş söz, gıybet gibi dil hatalarından, kalp kırıcı sözlerden, tartışmalardan uzak ve gözün kirlenmesine neden olacak görüntülerden, medyadan, diziden, filmden, televizyondan, telefondan kaçarak yaşamak asıl oruçtur.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Hz. Adem ve eşi cennette, Allah'ın onlara tanımış olduğumu harikulade bir yaşamı sürdürüyorlardı. O alemde, yeni bir tür olan insanı kıskanan şeytan, onu çeldirerek üstünlüğünü kanıtlamaya çalıştı. İnsanlar, iyi koşullar elde ettiklerinde ilk kapılacakları endişe, bu koşulların ne kadar süreceğidir. Yaşam kalitelerinin düşmemesi, hatta yükselmesi için çaba sarf ettiği kadar, bunun uzun sürmesini, hatta mümkünse sonsuza kadar devam etmesini istemektedir. Şeytan onlara, karşı koyamayacakları bir öneriyle geldi ve yüksek standartların sürdürülebilirliğini, güzel ve rahat yaşamın sonsuzluğunu teklif etti. Cennette ebedi bir yaşam sürmelerinın yolu olarak ağacı, Allah'ın yasak kıldığı bir alanı işaret etti. Allah'a isyan ederek özgürleşeceklerini ve bunun sonsuza kadar süreceğini telkin etti. Ilk insanlar, şeytanın bir düşman olduğunu bildikleri halde arzularına ve şüphelerine yenik düştüler Bu sebeple, cennetten kovulup Allah'ın kuşatılamaz bilgisi dahilinde daha önce hazırlanmış olan yeryüzüne indirildiler.Hz. Adem ve eşi, pişman oldular. Allah'tan öğrendikleri şekliyle tövbe ettiler ve bağışlandılar. (Sorularla İslam'ın Kısa Tarihi kitabından)
Türkçe’de kavram kargaşası olduğunu söylüyoruz. Ne var ki, söz konusu kargaşaya salt bir dil olayı diye bakmıyoruz. “Eski dil/yeni dil” tartışması ile, bizim sözünü etmek istediğimiz kargaşa arasında ilinti kurulamaz. Bu kargaşa Türkçe’ye, geçen yüzyılın ortalarından bu yana yerleşmiştir. Geçen yüzyılın Osmanlıca konuşan aydınıyla günümüzün “öztürkçe” konuşan aydını arasında kavram kargaşası yönünden önemli bir değişikliğe rastlanabileceğini sanmıyorum. Biz, geçmişinde islâm’ı yaşamış bir toplumun üyeleri olarak Batı ile karışılaştığımızda, Batı dillerinde gördüğümüz siyasal, toplumsal, hukuksal, ekonomik içerikli deyimleri, içinde bulunduğumuz kültürün bize telkin ettiği değerlere göre algıladık. Bu deyimlerin sözlüklerdeki karşıklığı birbirini tuttuğu için biz o deyimlerin içeriği de örtüşüyor sandık.
Reklam
İsraf kelimesi, islâm’da, geniş anlamıyla “haram yolunda harcama” anlamına geliyor, bu anlamda harama tahsis edilmiş her “birim değer” israftır, çoğu da, azı da. Dolayısıyla parasını, malını harcamaktan kaçınarak onu bankaya yatıran kimse islâmî anlamda israftan kurtulmuş olmuyor. Oysa kapitalistik bir iktisâdî dizgede bu işe “tasarruf” gözüyle bakılır. Demek ki, bu kelimenin lügatteki “gereksiz yere harcama” biçimindeki tanımı her zaman işimize yaramayabilir. Kapitalistik dizgede “gerekli” sayılan bir harcama, islâm’da tamamen gereksiz sayılabilir. İsraf, islâmî anlayışta aynı zamanda helâlin harama dönüştüğü sınırlardan biridir.
İslâm’da, “din” kavramının kendine özgü bir anlamı olduğu günümüzün rasyonalist, pozitivist mekteplerinde Batı ölçütlerine göre eğitim görmüş birine nasıl anlatılır, bilemiyorum. Çünkü Batı kalıplarına göre eğitilmiş bir kafa, dini de tıpkı bir felsefî görüş gibi, insan kafasının icadı olarak anlamaya yatkındır. Temeldeki bu farklı yaklaşımların uzlaşmaz mahiyeti algılanmadıkça, neticede heder olan bizzat din ve ona ait kavramlar olmaktadır.
Topkapı müzesinde kıymetli şeyleri asırlardır muhafaza ederken müzelerdeki şeylerin bütününden daha kıymetli olan gözlerimiz, böbreklerimiz, beynimiz sadece insan ömrü olan altmış sene veya doksan sene için yaratılmamıştır. Organlarımızın kıymeti gösteriyor ki bunlar, ebediyet müzesi için yaratılmıştır, ebediyen yaşayacaklardır. Öyle ise ölen insan yokluğa, hiçliğe gitmiyor; ebediyet müzesine gidiyor. Evindeki bardağın kırılmasını istemeyen insan, yüz liralık bardağın yüz sene dayanmasını isteyen insan, nasıl olur da o bardakla mukayese edilmeyecek kadar kıymetli olan kendi öz varlığının, seksen sene için yaratıldığına, ondan sonra yok olacağına inanır.
128 syf.
·
Puan vermedi
Fatih Harbiye
Fatih HarbiyePeyami Safa
7.5/10 · 47,7bin okunma
Reklam
Soyut olarak kimsenin itiraz etmediği bir çerçeve, somut bir muhteva ile doldurulmak istendiğinde, ihtilaflar başlar.
Batılı kavramlara göre düşünen ya da düşündüğünü sananlar kendi tarihimizi yorumlamaya giriştiklerinde ancak ve yalnızca bir takım yakıştırmalarla yetinmek zorunda kalmaktadır. Gerçekten de Batı Avrupa’da feodalite, burjuva, sinaî dönem ve sonrası gibi birbirini izleyen bir tarihsel sürecin bizim tarihimiz için de geçerli olduğu kuruntusunu taşıyanlar, kendi tarihimize yaklaşırken sadece yakıştırmadan ibaret kalan bir düzlemde yorum getirebilmektedirler.
Kumandan-ı Azam olan Allah, hakimiyetini sürdürüyor. Çok kuvvetli olan balinaların nesli tükenirken, çok cılız olan ve fazla avlanan hamsilerin nesli devam etmektedir. Çünkü balina kuvvetiyle değil, kâinata nizam veren Allah'ın izni ve ruhsatı ile hayatiyetini ve neslini devam ettirir. Büyük balıklar, küçük balıkları yese de, küçük balıkların nesli devam ediyor. İlahi denge bozulmuyor. Şayet insanlar büyük anlayışsızlıklara düşer, kendilerine verilen selahiyetleri kötüye kullanıp ilahi dengeyi bozarsa en büyük zararı yine insanların göreceği şüphesizdir.
474 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.