MALZEMESİ İNSAN OLAN SANATÇI...
- "(...) Güzelin fethinde sadece teorik ve aklî tahliller güçsüzlük ifadesidir! Bu mertebede kalan sanat, sanatçıyı “Mutlak Sanatkâr”a ulaştırmaz... Malzemesi insan olan siyaset sanatçısı, bir taraftan ferd-toplum dengesini gözetirken, diğer yandan ideal toplumu kurmaya ve yaşatmaya namzet ferdleri; her şeyi derinden duyan, güzeli sonsuz bir hasretle kucaklayan, zevk sahibi, zarafet ve asalet timsâli olacak biçimde yoğurmalıdır. Böylece, kendi formundan farklı bir forma aktarılan ferd; hem eleştirel bir ruha sahib olacak, hem hakikat ve sanattaki hataları berrak bir bakışla süzecek, hem de zihnindeki ritim ve âhenk gücü sayesinde iyi, doğru ve güzeli tanıyıp büyük bir asaletle ruhuna katacaktır. Ancak, anne kadar, meme emecek çocuk da, annenin memesini arayıp bulmak, emmek gibi bir istidat belirtmeli ki; gıdasını alsın, ünsiyet kesbetsin. Yoksa iş, “hem kel hem fodul” hesabı, tüm faturayı anneye çıkarmak gibi bir anlayışsızlık belirtir ki, abesle iştigaldir..." (MEVLÜT KOÇ, "Hadlere riayet", Aylık Dergisi 143. Sayı Ağustos 2016'den iktibas. barandergisi.net, 15 Eylül 2023)
Güneşli bir yaz günü, denizi hissedebilmek için kayalıklara yürüyordü. Buz gibi denizi, parıldayan sarı ışıklarıyla güneşi ve ufku bütünüyle görebilmesi için gri kayalıkların en tepesine çıkmalıydı. Bu yalnız uçurumu görmeye sadece soru soracağı zamanlarda geliyordu. Gördüklerini imgelemeyi seviyordu fakat hayal kurmak işi sonuçlandırmaya yetmiyordu. Uçurumun kenarına oturdu ve ayaklarını boşluğa sallayarak dalgalara bağırdı: Gerçek, mutlak doğru mudur? Gerçeği düşündüğünde karnına ağrılar giriyordu. Olguları olduğu gibi görmek ve kabul etmek, taşıması zor olan yük gibi beliriyordu. İşte o sırada içindeki şeye öfkeleniyordu. O kadar rahatsız bir sinir krizine dönüşüyordu ki sonunda kendini kayalıklara vuran dalgalara benzetiyordu: Öfkeyi somutlaştıran nedir? Bir dönüşümü başlattığı için yoğun enerjiye sahipti ve onu yeterince görünür kılıyordu.Gerçekle beraber öfke de kaybolduğunda, ufukta gerginlik beliriyordu. Hakikat ile hülyaların karıştığı yerde belirsizliğin gerginliği... Öyle ki biçimi oluşturan düşünmenin bir ürünüydü. Sorgulamanın derinliğinde sıkışan kavramlar bütününün sonu... Gerginlik bir tür zeka ürünü müdür? Kavramlar, rüyalardan uyanmanın en kestirme yolu oluyordu. Peki gerçeğin yaratımını sağlayan öz nereden geliyordu? Bu koyu mavi deniz, turunculaşan ışığıyla güneş ve görünürken görünmez ufuk nasıl oluşuyordu? Kayalıklar, dalgalar ve uçurum... İnsanı rüyalarından uyandıran gerçeği ne tasarlıyordu? *gözde
Reklam
"İnsanlık, kendi ürettiği gelişmecilik kavramıyla, Hakikat'i öldürdü. 'Sonra', 'sonrası'... şeklinde bilgisel bir düzen kuruldu. İnsan fütürist bir duruş edindi.Her şey geleceğe, emellere uyarlanırken şimdi unutuldu. En büyük Hakikat'in ölüm olduğu gerçeği gözden kaçırıldı. Klasik/Modern, Modern/Modern sonrası,
Nesnel yasalar olduğu kadar tekil gerçeklikler de mevcuttur. İki ayrı gibi görünen kanalın kaçırdığı nokta, birinin diğerinin yanılsama olduğunu düşünmesidir. İsmet Özel’in, insanlar hangi dünyaya kulak kesildiyse öbürüne sağır, dediği dizesi buna iyi bir örnektir. Nesnel yasalara göre yaşamayan tikel varlıklar, mutsuz olmaya yazgılıdır. Mutsuz varlıklar olmaya yazgılı olmak ise salt bu tikel gerçekliklerle de sınırlı değil. Nesnelliğin mutlak hakikati de tikel insan varlığını mutsuz eder çünkü bir belirlenmiş, özgür iradenin yanılsama olduğunu ortaya koyar. O halde şeyleri hakikat ve gerçeklik olarak ele almak yetmez; hakikat ve gerçekliğin yanına, ikisinin mücadelesinden doğan çelişik bir ifadenin de yanılsama boyutu olduğunu tanıtlamamız gerekir. Her bir eylem ne iyiye ne de kötüye denktir. Bununla beraber yanılsama, insan duyumsallığının da yazgısıdır. Döngüsel tarih anlayışına sahip olan antikler, belirli bir süreden sonra nitel bir sıçramayı mitostan logosa/akla doğru evriltti. Ne nesnellik ne öznellik tek başına yeterlidir. Nesnellik bir hakikat rejimidir. Rejim olmak bakımından da yanılsama ve hayal gücüne sahip olan insan açısından kurtulamaz bir çiledir. İki ayrı uç da titizlikle ele alınmalı.
BİLGİ FELSEFESİ Felsefenin, insan bilgisinin kaynağını, sınırlarını, geçerliliğini ele alan dalına bilgi felsefesi denir. O, belli bir bilgi türünü değil de, bilen özne ile bilinen obje arasındaki ilişki ile ortaya konulan bilgi sürecini genel olarak ele alır; bu sürece giren tüm öğeleri inceler. İnsanın sahip olduğu akıl, sezgi gibi
تَنْز۪يلُ الْكِتَابِ مِنَ اللّٰهِ الْعَز۪يزِ الْعَل۪يمِۙ غَافِرِ الذَّنْبِ وَقَابِلِ التَّوْبِ شَد۪يدِ الْعِقَابِ ذِي الطَّوْلِۜ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۜ اِلَيْهِ الْمَص۪يرُ Bu kitabın indirilmesi, mutlak güç sahibi, hakkıyla bilen, günahı bağışlayan, tövbeyi kabul eden, azabı ağır olan, lütuf sahibi Allah tarafındandır. O’ndan başka ilâh yoktur. Dönüş ancak O’nadır. (Mü'min, 40/2)
Reklam
382 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.