Ruh hekimleri, kadının âşığında babasının hayalini aradığını söylerler. Oysa çocukluğunda, baba olduğu için değil, erkek olduğu için kızın gözünü kamaştırmıştır babası. Bu yüzden her erkek aynı büyülü gücü paylaşmaktadır. Kadın, bir insanı başkasında canlandırmak değil, bir durumu, küçükken büyüklerin kanadı altında yaşantısını meydana getiren bir durumu geri getirmek ister. O çağda evi ve ailesiyle kaynaşmıştı ve yarı-edilgenliğin tadını çıkarıyordu. Aşk, ona babasını olduğu kadar annesini ve çocukluğunu da geri verecektir. Onun bütün istediği, başının üstünde bir dam, koskoca dünyada tek başına bırakılmış olduğunu hissettirmeyecek dört duvar ve kendisini özgürlüğünden koruyacak bir otoritedir. Bu çocukça dram, pek çok kadının aşkında yatmaktadır; kadınlar kendilerine, "Sevgili yavrum, küçük kızım" denilmesinden mutluluk duyarlar; erkekler, kadının gönlünü etkileyecek sözlerin arasında "küçücük bir kız gibisin" sözünün bulunduğunu bilirler. Pek çok kadının büyümekten acı çektiğini biliriz, bunun için kadınların çoğu inatla çocuk gibi' kalmakta, giyim ve davranışlarıyla çocukluk sürelerini sonsuz olarak uzatmaktadırlar. Bir erkeğin kolları arasında yeniden çocuklaşmak, onları çılgına çevirir. Sevgililer arasında konuşulan sözlerde ve yazılan mektuplarda, "Sevdiğim, kollarının arasında kendimi öyle küçük hissediyorum ki" cümlesi çok tekrarlanır. Erkek, "Bebeğim benim" der. Kadın, kendisinden "Senin minik yavrun" diye söz eder.
Sayfa 205 - Say Yayınları