Kardeşim, biriciğim
Bazı yaralar vardır buna inan,
Bazı yaraların ortasında küçücük bir el,
Sanki geçmişine çiçek uzatır,
Bazı yaralardan sızan kanla,
Tüm geleceğin yıkanır.
Bazı yaralar...
Öykü sarsıcı olunca ne çevirinin önemi kalıyor ne de edebi dilin. Kelimeler taa içinize kadar işliyor. İnsan olduğunuzdan bir kez daha utanıyorsunuz. Her seferinde daha rezil bir hikâye. Bazen bir çatışmada, bazen de düpedüz hayatın tam ortasında.
Mor yelek giyip dolaşan kadınların sesini duyan yok. Bu kez Filistin’de başka zaman başka bir yerde hep aynı rezalet. Neden katliamlar bile çoğu zaman kadın kimliği üzerinden ilerliyor?
İkinci bölümde gazeteci anlatıcı tecavüz ve katliamın o coğrafyada alışılmış bir olay olduğunu söyleyerek başlıyor anlatmaya.
Ama çarpıcı olan mesaj, kitabın son satırlarında gizli kanımca. İki kadın, ölüm ve doğum günü üzerinden aynı kaderi paylaşıyorlar. Bir önemli fark var arada. Gazeteci kadın sadece kurşunların sıcak ölümüyle veda ediyor hayata. Yani yazar tarihi düzeltiyor. İğrenç tecavüzü kaldırarak ikinci bölümde hikâyeyi yeniden yazıyor.
“Elbise yığınını yutan ateşten biraz uzakta birkaç siyah saç lülesi kumun üzerinde dağınık duruyordu. “