Bir eser okunacağı veya bir söz dinleneceği zaman, evvela "Kim söylemiş? Kime söylemiş? Ne için söylemiş? Ne makamda söylemiş?" olan bir kaide-i esasiyeyi, nazar-ı itibara almalı. Evet, kelâmın tabakatının ulviyeti, güzelliği ve kuvvetinin menbaı, şu dört şeydir: Mütekellim, muhatap, maksat ve makam. Yoksa her ele geçen kitap okunmamalı, her söylenen söze kulak vermemelidir. Mesela, bir kumandanın bir orduya verdiği arş emriyle, bir neferin arş sözü arasında ne kadar fark vardır? Birincisi koca bir orduyu harekete getirir. Aynı kelâm olan ikincisi, belki bir neferi bile yürütemez. Sözler Sözler
Reklam
Allâhumme yâ Rabbenâ, yâ Rabbenâ, ya Rabbenâ..
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz hadîs-i şeriflerinde buyuruyor ki; "Allahu Teâlâ Hazretleri; bir kulum 'Yâ Rabbi!' der, ben ona nazar etmem. Yine 'Yâ Rabbi!' der, yine nazar etmem. Yine 'Yâ Rabbi!' der, o zaman meleklerime derim ki; 'Şahit olun ey meleklerim! Bu kuluma icabet etmemekten istihyâ ediyorum, hayâ ediyorum. Onu mağfiret eyledim." Yâ Rabbi! Yâ Rabbi! Yâ Rabbi! İbadetlerimizi taatlerimizi, hayrâtımızı hasenâtı- mızı kabul eyle! Kur'ân-ı Kerîm hatimlerini, Yâsîn sürelerini, kelime-i tevhidleri ve salavât-ı şerîfeler sâir ibadet ve taatlerimizi -muhakkak ki eksiktir, kusurludur- eksiğine kusuruna bakmadan ahsen-i kab ile etemm olarak makbul eyle! Âmin..
İnsan, kendi üzerinde ve kainat manzumesinde sergilenen ilahı kudret akışlarına " gönül " gözüyle nazar ettiğinde, kendini, dünya hayatını nasıl yaşaması gerektiği hususunda düşünmeye mecbür hisseder. İnsanı hayatta en çok alakadar etmesi gereken en büyük gerçek de, "ölüm" hadisesidir. O muhteşem veda anı, insan için ne büyük bir ibret tablosudur. Ölümü bilen, fanı lezzetlere; ahiret yolcusu olduğunu bilen de dünya misafirhanesindeki oyuncaklara aldanmaz, onlarla oyalanıp vakit kaybetmez. Ayet-i kerimede: "Biz gökleri, yeri ve bunlar arasında bulunanları oyun ve eğlence olsun diye yaratmadık. Biz onları hak bir sebeple ve hikmetle yarattık. Fakat onların çoğu bunu bilmezler." (44/Duhan, 38-39. ) buyrulmuştur
Sayfa 120 - Otto YayınlarıKitabı okuyor
Biz dahi o münâcatın sırrıyla لَٓا اِلٰهَ اِلَّٓا اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنّٖى كُنْتُ مِنَ الظَّالِمٖينَ demeliyiz. لَٓا اِلٰهَ اِلَّٓا اَنْتَ cümlesiyle istikbalimize سُبْحَانَكَ kelimesiyle dünyamıza اِنّٖى كُنْتُ مِنَ الظَّالِمٖينَ fıkrasıyla nefsimize nazar-ı merhametini celbetmeliyiz. Lem'alar
Nesîmî
Mekan la mekan oldu Bu cismim cümle can oldu Nazar -ı Hakk, ayân oldu Özüm mest-i likâ gördüm
Reklam
Soru şu: Miti kutsal bilginin dışına iten kimdir? Bu konuda günümü teologlar sessizdir. Onlar hurafe dedikleri mite itibar etmezler, mitlerin bütününe nazar etmezler. İlahiyat hakeza. Onlar, mitoloji dediğimizde "Tanrı" kelimesinin yanına iliştirilen "lar" çoğul ekinden öyle illet olmuşlardır ki bu pagan alandan şeytan görmüş gibi kaçarlar. Dinler tarihi, kronoloji kurbanı olmuş eserlerle doludur.
Her şeye razıyım: Şunları razı değilim ki kalbimin Senden haber alan kısmını kapatma. Beni Sensiz bırakma. Benim kalbim, Senin nazarın. Bana bir nazar et.
"Bize bir nazar oldu; Cumamız pazar oldu; Ne olduysa bize hep azar azar oldu."
Sayfa 74
İbn Arabi felsefeye karşı duyduğu ilgiyi ve sevgiyi açıklamaktan geri durmaz. Futûhat'ın 226. bölümünde şöyle der: "Felsefe sırf felsefe olduğu için kötülenemez. İlahiyatla ilgili konularda hata ettikleri için yerilmişlerdir. Filozof muhibb-i hikmet, yani hikmeti seven mânasına gelir. Şüphe yok ki, aklı başında olan herkes hikmeti sever. Ancak ister Mutezile olsun, ister filozof olsun isterse nazar ehli olan diğer sınıflardan birine mensub bulunsun, fikir ehli olan herkesin ilahiyat bahsinde hatası doğrusundan fazladır".
Sayfa 143
Reklam
işte şu derece cihazatça zenginlik ve sermayece kesret, elbette ehemmiyetsiz, muvakkat şu hayat-ı dünyeviyenin tahsili için verilmemiştir. Belki,şöyle bir insanın vazife-i asliyesi, nihayetsiz makasıda müteveccih vezaifini görüp, acz ve fakr ve kusurunu ubudiyet suretinde ilân etmek ve küllf nazariyla mevcudatın tesbihatını müşahede ederek şehadet etmek ve nimetler içinde imdadat-ı rahmaniyeyi görüp şükretmek ve masnuatta kudret-i rabbaniyenin mucizatını temaşa ederek nazar-ı ibretle tefekkür etmektir
İnsan, hemşire misillû mahremlerine karşı fıtraten şehevanî his taşıyamıyor. Çünkü mahremlerin sîmaları, karabet ve mahremiyet cihetindeki şefkat ve muhabbet-i meşruayı ihsas ettiği cihetle; nefsî, şehevânî temayülatı kırar. Fakat bacaklar gibi şer'an mahremlere de göstermesi câiz olmayan yerlerini açık saçık bırakmak, süflî nefislere göre gayet çirkin bir hissin uyanmasına sebebiyet verebilir. Çünkü mahremin sîması mahremiyetten haber verir ve nâmahreme benzemez. Fakat meselâ açık bacak, mahremin gayrıyla müsâvidir. Mahremiyeti haber verecek bir alâmet-i fârikası olmadığından, hayvanî bir nazar-ı hevesi, bir kısım süflî mahremlerde uyandırmak mümkündür. Böyle nazar ise, tüyleri ürpertecek bir sukut-u insaniyettir!.. Hanımlar Rehberi
Sayfa 52 - RnkKitabı okuyor
Aslında Allah, o kadar âşikâr, o kadar gerçek bir varlık olmasına rağmen, O duyu organlarımızla hissedilecek, algılanacak bir varlık değildir. Allah'ın duyu ve tecrübeye konu olmaması, O'nun başka bir yolla araştırılması, ispat edilmesi gerektiğini göstermektedir. Bu yol da "akıl yolu (nazar)"dur. O zaman şu soruyu sormamız gerekmektedir: Peki öyleyse akıl bu problemi çözmede yetkili midir? Yetkili ise ne derece yetkilidir?
İfâde-i Mâhsusa
İfâde-i Mâhsusa Bu kitâbın mündericâtı (Orhun) Vâdisinde bir hükûmet-i ziiktidar teşkil eden şark Türkleri'nin 1300 bu kadar yıl evvel rekz eyledikleri bir abide üzerindeki yazılarının elifbâsından ibarettir. Vâkı'an bu harfler bize pek bî-gâne görünüyorsa da o hat ile ifade olunan vakâyi edebiyata muvâfık bir sûrette tasvir eylediği nazar-ı dikkate alınırsa Türk edebiyâtının büyücek bir kademi olduğu anlaşılır. Husûsiyle bunlardan elli sene sonra vâdi-i mezkûru nişimen-gâh-ı ârâm ittihaz eden Uygur Türkleri'nin tarz-ı tahrîr ve edebiyât-ı milliyelerindeki kuvvet mu'allim şehir Mösyö Vambery'nin (Kutadgu Bilig) nâm-eserlerinin mukaddimesinde "Avrupa'nın henüz zalâm-ı cehl içinde bulunduğu esnâda Türklerde celi bir nûr-ı temeddün-i şa'şa'a-nümûn" olduğuna dair izâhât vâk'alarını te'kid eylemekle beraber medeniyet-i kadîmemizi daha gerilere doğru irca' eder. Çünkü Kutadgu Bilig hicretin 462 tarihinde yazılmış, bu âbide ise hemân ahd-i nübüvvet-penahide rekz edilmiştir. Medeniyet-i kadîme-i milliyemizin bir şâhid-i fenâ nâ-peziri olan şu abide hututunu keşf ve hal eden meşâhir-i mu'allimîn ve müşteşrikînden Mösyö (V. Thomsen) cenâblarına Türkiyât-ı ilmiye ve hususiyle mensûbiyeti ile mübâhi olduğumuz millet-i Türkiye nâmına olarak arz-ı ihtirâm eyler ve işte ilk defa olarak o yazı ile ma'a'l-iftihâr Necip imzâsını şu mukaddimeye vaz ederim. İstanbul fî 12 rebi'ül-evvel sene 1315 𐰤𐰀𐰲𐰃𐰋
Sayfa 9 - Kutluğ Yayınevi, Burcu Yanıklar UluçKitabı okuyacak
Hayallerinizi paylaşırken cimri davranın. Nazar var ve gerçekten değiyor. O hayallerinize ulaşamama olasılığınız oluyor.
Sayfa 86
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.