Bastırdığım kitabımdan bir alıntı. Azalan istek hikâyesinden..
On dakikada bir, uçağa yeni bir yolcu alınıyor ve uçakta olan yolculardan biri, karışık düzenle uçaktan atılıyordu. Uçaktaki herkesin yanına gidip soruyorlardı: ‘ sizi rahatlatmak için ne yapabiliriz?’ Yolcuların en sevdiği, uğrunda çaba harcadıkları şeyleri koyuyorlardı önlerine. Yolcuların, yolculuk boyunca rahat etmesi isteniyordu yalnızca. On dakikada bir yolcular, uçaktan karışık düzenle atılıyordu. Sıra bendeydi. Ne yapabilirdim ki? Rahat edemiyorum dostlarım. Sizi son kez görmek istiyorum her zaman. Sizi her zaman görmek istiyorum: bu dünyada göremezsin bir daha. Azalan bir isteğim vardı bu dünyaya. Kalbim, kendisinden başkasına söyleyemedi hiçbir zaman. Sizinle çokça konuşmak isterim, bu geçici dünyada olmayan yalnız ahirette olan dostlar meclisinde. Sizi çok seviyorum, siz de beni sever misiniz? Konuşmuyor Duyulmayınca sf.35
Furkan Aykol
Furkan Aykol
Sazan Sarmalı adlı bir Osman Başıbüyük makalesi (OdaTV)
Soğuk Savaş döneminde ABD’nin izlediği stratejinin 3 ana ayağı vardı: 1) Dünya petrol ticaretini kontrol etmek, 2) Komünist olmayan ülkelerin silah pazarına hâkim olmak, 3) Dünya tarımsal üretimi üzerinde egemenlik kurmak. Aslında bugün de değişen pek bir şey yok. Sadece stratejinin üçüncü ayağı diğerlerine göre daha ön plana çıkmış durumda.
Reklam
Sosyal Adaleti Nasıl Benimsedim;
Ben 18 yaşımda Ege'de bir otelde çalışırken sabah saat dokuzdan gece saat on iki yahut bire kadar mesai yapıyorduk. Haftada bir nöbetçi olurken de restoran bölümündeki en son müşteri saat kaçta kalkarsa o zaman bitiyordu mesaimiz. Ama tabi ertesi gün sadece bir saat fazla işe geç gelebiliyorduk. Gün boyu ayaktaydık. Hep bir getir-götür işi vardı. Patronlar ve garsonlar kamera gibi bizi izliyordu. En ufak bir hatada not alıyorlar ve biraz daha tekrar ederse işten atabiliyorlardı. Aylık maaşımız 1600 TLydi. Hiçbir güvencemiz ve itiraz hakkımız yoktu. Patron ne derse o olurdu. Artık kim uyanık ve girişkense işini yürütüyordu. Sessiz veya etkisiz olanlar ise harcanıyorlardı. İşte ben o zaman en büyük mücadelemizin fikir sathında olmadığını kavradım. En büyük meselemiz ekmek kavgasıydı. Fakir emeğiyle çürürken zengin emeksiz şişiyordu. Sermayedar istediği kuralı koyabilirken çalışanlar arasında kurt kanunu hakimdi. Müşterilere hizmet ve ürün değilde sanki ruhumuzu satıyorduk. Ben o zaman Sosyal Adalet davasını benimsedim. Biz emek veriyorduk. Bu yetmezmiş gibi bizden emekten daha fazlası isteniyordu. Ve hakkımızı savunacak hiç kimse yoktu. İşçiler sadece işlerini yürütmeye çalışıyorlardı. Bir bilinçleri yoktu. İşte biz bu duruma kafa tutmalıydık.
Bizi yargıladığınız bu yerde çok yakında siz yargılanacaksınız!
Her birey bu kader vaktinde elinden geldiğince kendini savunmalı… Ve insanlığın kırbacına, faşizme ve mutlakiyetçi devleti andıran her türlü sisteme karşı mücadele etmelidir. 18 Şubat 1943 sabahı “Beyaz Gül” imzalı el ilanları Münih Üniversitesi’nin bahçesini kaplar. Bildirinin bir bölümünde yukarıda alıntı yaptığım sözler varken; geri kalanında
Kemalist ipotekli cumhuriyet
Sosyal, siyasî ve hukukî değerler sıralamasının başında şunları görüyoruz: Hürriyet, meşrûtiyet (demokrasi), cumhuriyet, adâlet… Bu muazzam değerlerin liste başında yer almadığı bir rejimi, yahut bir sistemi de güvenli, sağlam ve sağlıklı olarak görmüyoruz, göremiyoruz. Bizde yüz yıla yakındır kör-topal bir cumhuriyet var. Darbeli demokrasinin
19 Mayıs 1919, Kurtuluş Yolu hikâyesi..
"Ortada, mavi gözlü, sert bakışlı kişi ile göz göze gelince ne söyleyeceğimi şaşırdım. Sert bir asker selamı verirken ağzımdan şu sözler döküldü: ‘Taburum emrinizdedir!’ Bunu nasıl söylemiştim? Daha önce hiç böyle bir şeyi aklımdan bile geçirmemiştim. Rum tercümanım şaşırdı, bir an durakladı. Ben kendisine dönüp bakınca hemen toparlandı ve
Reklam
36 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.