ALINTIDIR.
Bir hanımefendi anlatıyor : "Biraz fasulye ve biraz pilav alarak bakır bir tepsiye koydum. Üzerine patlıcan, salatalık ve bir kaç tane kayısı ekledim....Tam dışarı çıkacaktım ki babam sordu: "- Nereye gidiyorsun kızım ? " "Ninem bunları kimsesiz yaşlı adama götürmemi söyledi" diye cevap verdim. Bunun üzerine babam: "- Şöyle yap. Mutfaktan bir kaç tabak daha getir. Her bir şeyi ayrı tabağa koy ve tepsiyi güzelce düzenle. Yanlarına kaşık, bıçak ve bir bardak su da koy, öyle götür" dedi. Dediklerinin hepsini yaptım ve elimdekileri dedeye götürdüm. Dönünce babama neden böyle yapmamı istediğini sordum. Babam : "Yemek ikram etmek 'Mal' sadakasıdır. Bir şeyi düzgün vermek ise 'Gönül' sadakasıdır. Birincisi karnı doyurur; ikincisi ise kalbi doldurur. Birincisi, kimsesiz dedeye, yardım isteyen dilenci hissini verir. İkincisi, yakın bir dost, iyi bir misafir olduğu hissini verir." diye cevap verdi ve devam etti : "-Maldan vermek ile gönülden vermek arasında büyük bir fark vardır. Gönülden olanın hem Allah katında hem de insanlar yanında değeri daha büyüktür." Dedikten sonra biraz durdu. Sonra gözlerimin içine bakarak sözlerini şöyle tamamladı: "- Bak yavrucuğum. Yapacağımız ikramlar, sevgi ve iyilikle birlikte olsun. Sakın aşağılayıcı ve küçük düşürücü olmasın".
Divan Şiiri:
Aşka kâbil dil mi yok şehr içre yâ dilber mı yok Mest yok meclisde bilmem mey mi yok sâgar mı yok (Bu şehir içinde aşka kabiliyeti olan gönül mü yok ya da sevgili mi yok? Mecliste sarhoş olmadığına göre şarap mı yok, kadeh mi yok?) Gonca-i dil açılıp hâtır nice şâd olmaya Bâğda güller mi yok gülşende bülbüller mi yok (Gonca gönüller açılıp kalpler niçin mutlu olmasın? Acaba bahçede güller mi yok, gül bahçesinde bülbüller mi yok?) Görmeziz bir dil ki tûtî gibi güftâr eyleye Söyledir mi yok cihânda bilmezin söyler mi yok (Papağan gibi konuşkan bir gönül görmüyoruz. Acaba cihanda söyleyen mi yok, söyleten mi yok?) Sengden dil kem mi yâ seng-i siyâhı la’l eder Afitâb-i feyz-bahşâ-yı bülend-ahter mi yok (Gönül taştan daha mı kötü ya da siyah taşı yakuta dönüştürecek yıldızı kutlu feyz bağışlayan güneş mi yok?)   Niçin ebkâr-i ma’ânî beslemez erbâb-i nazm Yoksa Yahyâ gibi üstâd-i sühan-perver mi yok (Bu yüzyılın şairleri neden el değmemiş manalar bulamıyorlar? Acaba bu zamanda Yahya gibi söz söyleyen bir üstad mı yok?)   Şeyhü’l İslâm Yahyâ Efendi
Reklam
pekiştireç rantı
enflasyon, ABD tahviller, bilanço gibi gibi BIST 'te ralliler oluyor da neden SEDAT PEKER rallisi olmasın...
****Yüsekte Olmak Bedel İster****
Uzakdoğu’ da yetişen bir tür bambu ağacı olan Moso, dikildikten sonra, beş yıl boyunca, en ideal şartlar altında dahi hiçbir gelişme göstermez. Sonra, sihirli bir el dokunmuş gibi, birdenbire günde 40-45 cm kadar büyümeye başlar ve nihayet altı hafta içinde yaklaşık 27 m’lik boyuna ulaşır. Aslında sihir değil yaşanan. Moso ağacının duruyormuş gibi yapıp birdenbire hızla büyümesinin sebebi, beş yıl boyunca toprağa sabırla saldığı yüzlerce metrelik kökleridir. Karga bütün gün hiçbir şey yapmadan ağacın en yüksek dalında duruyordu. Onu gören küçük bir tavşan sordu: “Ben de senin gibi bütün gün hiçbir şey yapmadan oturabilir miyim?” “Elbette,” dedi karga, “neden olmasın?” Tavşan da onun bu yanıtı üzerine olduğu yere çöktü, hiçbir şey yapmadan oturmaya başladı. Bir süre sonra çalılıkların arasından bir tilki fırlayıp tavşanın üstüne atladı ve onu oracıkta yiyiverdi. Aşağıda olup bitenleri yukarıdan üzüntüyle izleyen karga kendi kendine söylendi: “Hem aşağıda olup hem de hiçbir şey yapmadan oturabilmenin bedeli çok yüksektir tavşan kardeş… Sen işin bu yanını hiç düşünmedin…” ✍️___Lara Barto
Hz. İsa Aleyhisselâm ve Siyah Yılan
İsa Aleyhisselâm bir gün köye uğrar. Köyde bir elbise boyacısı vardır ki bütün köylüler kendisinden şikâyetçidirler. Çünkü boyacı elbiseleri boyamak için bir yandan sularını kesmekte, bir yandan da boyalarla suyu kirletmektedir. Köylüler toplanarak hep birden boyacıyı İsa Aleyhisselâm’a şikâyet ederler ve: “- Ey İsa Aleyhisselâm!” derler. “- Bu
Savaş ve Çocuk
Elindeki papatyaları vazoya koyarken konuğuna hafifçe döndü, "Dünya neden çocukları sevmez biliyor musun?" dedi. Vazonun hemen yanında duran kağıdı alıp, "Çünkü silahların ve gücün yenemediği tek şey bir çocuğun merhameti ve karşılıksız sevgisidir. Her çocuk güzel bir dünya için umuttur..." Elindeki kağıdı konuğuna uzatırken, konuğunun gözleri bir çocuğa ait olduğunu belli olan resme odaklandı... Her rengin kullandığı, eşsiz resme... "Dünya, renkleri unutmamızı istiyor, umudumuz olmasın istiyor..."
Reklam
1.000 öğeden 961 ile 970 arasındakiler gösteriliyor.