Otuz yıl önce bir kadın, bir genç kız daha doğrusu, dudaklarını böyle boyamıştı. Ona da yakışmamıştı kan kırmızısı. "Rose bonbon" demişti yanındaki erkek, ilk kez Fransızca bir sözcüğü gevelemenin beceriksizliğiyle. Kızı da daha önce "Lili" diye tanıtmıştı bana, kasabalı ürkekliğini, yabancılığını, giyimini henüz üzerinden atamamış olan kızı. Lili... Neden? Rose bonbon... Neden?