Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Sanki çark dönmüyordu, dişliler birbirine değip akmıyordu, akrep ve yelkovan birbirini takip etmiyordu, zaman ilerlemiyordu, hayat akmıyordu. Sanki hayat yolumdaki taşlar hep pürüzlüydü, her şey ben ilerlerken canımı yakmak üzerine kurgulanmıştı, üzerinden geçtiğim yollar beni yaralıyordu, bana giden yollar hep kapalıydı. Hayatım bana bunu neden yapıyordu? Sanki bu dünyaya incitilmek için gelmiştim yok sayılmak için, görmezden gelinmek için gelmiştim. Israrla ve inatla gülüyordum. Israrla ve inatla ayakta kalıyordum. Hayat beni görmezden geldikçe ben ısrarla ve inatla onun önüne atlıyordum...
Başımı her kaldırdığımda gördüğüm şeyin şemsiyemin karanlığı olması,hayatımın fragmanını izlemek gibiydi.Karanlık olan her şey hayatıma benziyordu.Şemsiyenin siyah tonu bana kendimi gösteriyordu sanki.İçinde bulunduğumuz bu enkaz,bizi karartan bu şemsiyeler,içimdeki boşluk,zamanımın durduğu hissi,hepsi öylesine tanıdıktı ki sanki zaten hayatım boyunca verdiğim mücadelenin devamını yaşıyordum. Sank çark dönmüyordu,dişliler birbirine değip akmıyordu,akrep ve yelkovan birbirini takip etmiyordu,zaman ilerlemiyordu,hayat durmuştu.Sanki hayat yolumdaki taşlar hep pürüzlüydü,her şey ben ilerlerken canımı yakmak üzerine kurgulanmıştı,üzerinden geçtiğim yollar beni yaralıyordu,bana giden yollar hep kapalıydı.Hayatım bana bunu neden yapıyordu?
Reklam
Ne biçim konuşmalar beklediğini bilmez değilim. Bir hıyarağası elini tutup evlenme önerisinde bulunacak... Sana bunu öğrettiler değil mi? Düş yoksunu bir hıyarağası... Belki seni sevdiğini de söyler... Neden söylemesin ki? Yalan olduktan sonra. Çünkü sevdiği sen değilsindir, el değmemişliğindir olsa olsa. Bilmem, anlatabiliyor muyum? Efendim?..
Sayfa 31 - YKY
Belki seni sevdiğini söyler... Neden söylemesin ki? Yalan olduktan sonra.
Sayfa 31
Her gün farklı bir adla anılsa daha iyi olurdu, farklı bir sayısı olsa, her ayın farklı bir ismi olsa; dönüp durmaktansa ilerlemeye devam etse. Saatler de dönüyor, saniye yelkovanı yakalıyor, yelkovan da gün sonunda akrebi; hepsi buluştuktan sonra silbaştan, hafta bitinceye; sonra hepsi ayın sonuna kadar birbirini kovalıyor, bu böyle devam ediyor. Çoğu zaman neden başımın döndüğü anlaşılıyor... Düz bir çizgi değil, bir kısır döngü bu. Yani kısaca her şey anlamsız bir yığın halinde hareket ediyor, daha en başından binmemiş olmam gereken bir atlı karınca bu ve her turu bana fazla geliyor.
Sayfa 134Kitabı okudu
Sanki çark dönmüyordu, dişliler birbirine değip akmıyordu, akrep ve yelkovan birbirini takip etmiyordu, zaman ilerlemiyordu, hayat durmuştu. Sanki hayat yolumdaki taşlar hep pürüzlüydü, her şey ben ilerlerken canımı yakmak üzerine kurgulanmıştı, üzerinden geçtiğim yollar beni yaralıyordu, bana giden yollar hep kapalıydı. Hayatım bana bunu neden yapıyordu?
Sayfa 124 - İndigo KitapKitabı okudu
Reklam
Bir hıyarağası elini tutup evlenme önerisinde bulunacak Sana bunu öğrettiler değil mi? Düş yoksunu bir hıyarağası Belki seni sevdiğini de söyler Neden söylemesin ki? Yalan olduktan sonra. Çünkü sevdiği sen değilsindir, el değmemişliğindir olsa olsa.
Ağzımdan dökülen kanları gören bir grup cümle defterin arasından çıkarak ayaklarımın altında gezinmeye başladı. Diğerleri de aynı şekilde çıkmak için kıpırdanıyor. Zihnimde yeniye dair hiçbir şey kalmadı. Düşünmem lazım. Bunu kendim için olmasa bile onun için yapmalıyım. Ve neden bilmiyorum, bir an en çıplak duvara bakmak aklıma geliyor. Çünkü hiçbir duvar bu kadar çıplak olamazdı. Daha dikkatli bakınca da üzerinde bir saat beliriyor. Ama bir sorun var. Akrep, Yelkovan ve Saniye duvarın farklı noktalarında duruyor. Onları bir türlü bir araya getiremiyorum. Ayrıca Saniye kendinden geçmiş bir şekilde dönerken Yelkovan kendi keyfine göre ilerliyor. Akrep'inse hiçbir şey umurunda değil gibi öylece duruyor. Üçünü bir araya getirmek için zihnimi biraz daha zorluyorum. Bir işe yaramıyor.
"Zamanla her şeyi öğreneceksin." Zaman... Akrep ve yelkovan arasında sıkışıp kalmış ruhum umutlarımın ölümüne şahitlik ediyordu. Akıp giden zaman birçok şeyimi almıştı benden. Zaman ilerliyor, ben kaybediyordum. Zaman ruhumun düşmanıydı. Akıp giden her saniye, aldığım her nefes beni sona biraz daha yaklaştırıyordu. Geriye ise acı dolu hatıralar kalıyordu sadece. Zaman her şeyin ilacıdır diyorlardı ama bilmedikleri şey, zamanın aslında bir katil olduğuydu. Önce her şeyimizi alıp sonra buna alışmamıza neden oluyordu.
Saatlerin dönüş yönü neden sağa doğrudur?
Bugüne kadar hiç aklımıza gelmeyen saatlerin dönüş yönünün neden sağa doğru olduğunu hiç düşündünüz mü? Bunun nedeni İlk olarak eski Mısırlılara dayandırılmaktadır, ilk mısırlılar güneşin her gün düzenli bir hareketle doğup, belirli zamanlarda gökyüzünün aynı noktalarında bulunup, battığını gözlemlediler ve bunun bir günü zaman parçalarına ayırmada kullanılabileceğini keşfettiler. Böylece güneşin bu hareketinden yararlanarak ilk güneş saatini yaptılar. Bu saat, meydanlık bir yere yüksek bir taş koymak ve güneşin hareketi sırasında, bu taşın gölgesini takip etmekten ibaretti. Mısır, konumu itibari ile kuzey yarım kürede fakat ekvatora da yakın bir ülke olduğundan, güneş doğduğunda, gölge hemen tam batıda oluşuyor, güneş yükseldikçe gölge kuzeye, yani sağa doğru hareket ederek, güneş batışında doğu yönüne ulaşıyordu. Yani gölge bugünkü tüm saatlerin akrep ve yelkovanında olduğu gibi soldan sağa doğru dönüyordu. Daha sonraları, pendulumlu, pilli saatlerde de yön değişmedi, hatta sağa doğru dönüşler "saat yönüne dönüş" diye adlandırılır oldu. Avustralya gibi ekvatorun güneyindeki ülkelerde, güneş doğarken taşın gölgesi güneye düşer ve güneş yükseldikçe sola doğru dönüş yapar. İlk saat orada keşfedilseydi, bugün akrep ve yelkovan ters yönde dönüyor olabilirdi.
Neden Kitap YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Sanki çark dönmüyordu, dişliler birbirine değip akmıyor­du, akrep ve yelkovan birbirini takip etmiyordu, zaman ilerle­miyordu, hayat durmuştu. Sanki hayat yolumdaki taşlar hep pürüzlüydü, her şey ben ilerlerken canımı yakmak üzerine kur­gulanmıştı, üzerinden geçtiğim yollar beni yaralıyordu, bana giden yollar hep kapalıydı. Hayatım bana bunu neden yapı­yordu?
Sayfa 124
Yargıç sökük kolunu dikmeden paltosunu giydi, dışarı çıktı. Tipiye dönüşen kara aldırmadan tenha sokaklarda yürüdü. Birden Celile'nin kar yağdığı geceler, sokaklarda yürümeyi nasıl istediğini hatırladı. Tabii kendisi, gecenin bu saatinde, kar altında ne işleri olduğunu sorardı karısına. Akla uygun bir cevap alamayınca da yürüyüşten vazgeçer, "Sonra," derdi, "bir başka gün Celile." Hep böyle söylememiş miydi karısına "Yarın Celile, olmazsa yarın akşama...Bir hafta sonra... Öyle ya, yaşamayı hep bir başka güne erteler gibi yaşamamış mıydı? On yıldır aynı ilçede yargıçlık yapmayı sürdüren ve kırk dört yaşına gelmiş kim vardı kendisinden başka? Daha iyi bir yere, bir ile atanması için sağa sola başvurmaya hiç kalkışmamış, daha doğrusu üşenmişti. Çocuk sahibi olmaya bile Üşenmemiş miydi? Aksaklığın kendisinden geldiğini, çocukluğunda kabakulak geçirdiğini söyleyip -sözüm ona- bir yücegönüllülük gösterisiyle kabahatı üstlenip Neden karısının birkaç kez usul usul uyarmaya çalıştığı gibi doktora görünmemişti? Belki doğacak çocuklardan da korkmuştu, onların sorumluluklarını üstlenmekten. Hayat, çocuksuz da oluyordu işte. Daha kolay, dertsiz, para sıkıntısı çekmeden.
"Bir tutsaklıktan bir başka tutsaklığa -kendi isteğimle bile olsa- geçmek üzere olduğum... Yok, saçmalıyorum. Aslında şunu demek istemiştim: Biz kadınlar acaba neden ancak bir erkeğin yanıbaşında rahat hissediyoruz kendimizi? Hoş, erkekler de öyle ya. Evlenmek, -kabaca- bir karı almak yetmiyor. Gene annelerine koşuyorlar. Bir kadın yetmiyor. Bir karıları bir de anneleri olsun istiyorlar. Kısacası çifte güvenlik! Gücü yetenler ya da durumda ahlaka aykırı bir yan bulmayanlar başka kadınlar da olsun istiyorlar. Bence, öteki kadın ahlak duygularının dışında tutulmalı. Çünkü öteki kadın olsa olsa güvenlik kaygısıyla istenmiştir.
"Yaz bazıları için güzel bir mevsimdir gerçekten, belki herkes için. En çok da tatillerini deniz kıyılarında geçirebilenler için. Biz bir kez gitmiştik de. Unutamıyorum. Sizden sonra en çok sevdiğim varlık deniz olmalı. Ama her zaman denize gidemiyoruz. Parasızlıktan değil. Kocam, tatillerini memleketinde, annesinin yanında geçirmemiz gerektiğine inanıyor. Gerçi kaynanamla birlikte olmaya hiçbir zaman zorlamamıştır beni. Bazı iyiliklerin değerini neden bilmemeli? Ama işte tatilde kocamin memleketine gitmeyince başka bir yere de gidemiyorum O, yazları on beş gün için gider gelir anacığının yanına. Sonra ona, benim sağlığımın bozukluğunu, yola dayanamadığımı filan anlatır. Yalan sevmeyen bir adamın böyle konuşmak zorunda kalması. Ağır geliyordur kuşkusuz. Tadı gerektiği gibi çıkarılmadığı için, Artvin'in meyve bahçelerinde kaynanama reçel, pekmez kaynatarak, yufka açarak geçecek (üstelik bu işlerin üstesinden gelemem, ayıp değil ya alışmamışım) bir yaza razı olmadığım için de bu mevsimden nefret ettim gitti
78 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.