OTUZ BEŞ YAŞ
Yaş otuz beş ! Yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.
Hiç iyi değilim Ada. Seni hiç unutmadım. Bunların olacağını hiç düşünmemiştim. Yarım yamalağım, her şey bombok. Sen atlattın mı yoksa benden intikam mı alıyosun? Gülümsüyosun. Gerçek mi? Hiç böyle olacağını düşünmemiştim. Senden ayrılığım ilk günler kuş gibi hissetmiştim kendimi. Sana da ve kendime de iyilik yaptığımı düşünmüştüm. Ta ki ufacık bir şey beni darmadağın edene kadar... Sana ait ufacık bir toka alay etti benimle o gün. İşte o sabah seni ve neleri kaybettiğimi anladım. Bi daha sen olmayacaktın. Bi daha bunları yaşayamayacaktım ben başkasıyla. Hayat alay etmeye devam etti benimle. Sana benzeyen yüzler, kokuna benzeyen kokular, sesine benzer sesler çıkardı karşıma. Ya da bana mı öyle geldi ne. Bilmem. Biliyor musun bi' gün nerde kaybettiğini bilmediğin o küçücük saç tokası hala cebimde durur.
Mescid-i Aksa’yı gördüm düşümde
Bir çocuk gibiydi ve ağlıyordu
Varıp eşiğine alnımı koydum
Sanki bir yer altı nehri çağlıyordu
Gözlerim yollarda bekler dururum
Nerde kardeşlerim diyordu bir ses
İlk Kıblesi benim ulu Nebi’nin