Zira korkutmayı yahut acı vermeyi erkeklik sayan zebaniler , davet edilmedikleri bir anın kendi halinde sessizliğine saldırmaktan yıkıcı bir haz duyarlar .
Kim sırdaşlarını sever ki ? Sırrın emanetçisi gönülsüz bir hamal , kör bir kurşun gibi sokaklarda dolanırken , kim anlık bir patlamadan ya da zaruretten dolayı sırlarını verdiği birini sevmeye devam edebilir ? Sır verenlerin aklına şaşarım .
Her şey olup bittikten sonra , ne yapacağını bilememenin verdiği tedirginlikle halının üzerinde büzülüp , ölmek üzere olan minik bir böcek gibi ikiye katlanmaktan fazlasını beceremedim .
İnsan sadece dışarıdan gelecek tehlikelerden değil ; içeridekilerden , kendi gizli yaralarından da korkar . Hatta en çok onlardan ... Çürümüş bir vücutla çırılçıplak kalmaktan ya da itinayla saklanmış bir sırrın açığa çıkmasından , dile düşmesinden korkmak gibidir bu .
Bu hale düşmeyi kim ister ki ! Hele ben , ömrü boyunca , geçmek bilmeyen çocukluğu boyunca , en çok zavallı olmaktan , öyle görünmekten korkmuş olan ben ...