Müzisyen, yazar ya da ressam değilseniz yalnız geçirdiğiniz zamanı renklendirmek için paranızı sayabilirsiniz. Meteliksizseniz saç tellerinizi sayın...
Ülkenin en önemli tarihçilerinden olan İlber Ortaylı'nın okuduğum ilk kitabıydı. Beklentilerim yüksek başladım. Yaklaşık 100 yıllık bir süreyi 250 sayfaya sığdırmaya çalışmış. Bütün bölümler üstünkörü anlatılmış, hiçbirine dair net bir bilgiye ulaşılamıyor gibi hissettim. Başlangıç kitabı olarak bile önerebileceğimi sanmıyorum. Maalesef yeterli bulmadım.
Türkiye yenikti, bitkindi ama herhangi bir Ortadoğu veya koloni ülkesinde olmayan bir özelliği vardı; eski bir devletin ve askeri bir toplumun yüksek ve hızla örgütlenme niteliği...
Almanları gaddar, fırsatçı askerler olarak niteliyor. Buna karşılık Türkler için "Bir şeytan gibi savaşır ama centilmendir, aciz olana saldırmaz ve dokunmaz" diyor.
Anlatı, şiir, deneme karışımı akıcı bir eser. Yalnızlığı çok başarılı bir şekilde hissettiriyor. Değerli bulduğum çok cümle var içinde. En sevdiğim
"Müzisyen, yazar ya da ressam değilseniz yalnız geçirdiğiniz zamanı renklendirmek için paranızı sayabilirsiniz. Meteliksizseniz saç tellerinizi sayın." oldu. Muazzam ötesi bir cümle. Sayfaya bakakaldım okurken, o kadar haklı ki...
Diğer kitaplarını da acilen okumalıyım. Büyüleyici bir yazar.
Yalan makinesinin önünde yalnızım. Makine kulakları sağır eden bir sesle ötmeye başladı. Şöyle demiştim: "Yalnız olmayı seviyorum."
Makineyi durduramıyorum.
Şimdi herkes yalancı olduğumu öğrenecek.
II. Göktürklere ait yazıtların günümüz Türkçesine çevirisi. Fazlasıyla zor bir çeviri olmasına rağmen gayet anlaşılır seviyede. Göründüğünden çok daha kısa, bir çırpıda bitiyor. Türklerin kendileriyle bu kadar savaşmış olması acıklı. Değerli bir kitap, okunmalı.
Bilgisiz kağanlar, gevşek kağanlar tahta çıkmış, subayları bilgisiz imiş, gevşek imiş. Beyleri ve halkı hak tanımaz olduğu için, Çin halkı (tatlı dilli, çekici?) ve (kurnaz?) olduğu için, küçük kardeşlerle ağabeyler birbirleri aleyhine gizlice düzen kurdukları için, bey geçinenlerle halktan geçinenler birbirlerine düştükleri için Türk halkı kendi imparatorluğunun dağılmasına, kendine kağan seçtiği kağanının da yok olmasına yol açmış. Beylerin oğulları Çin halkına köle olmuş, öz kızları da onların cariyesi olmuş. Türk beyleri Türk unvanını bırakmış, Çin soylularının unvanlarını alarak Çin hakanına boyun eğmişler ve elli yıl boyunca işlerini güçlerini ona adamışlar.
Descartes "Düşünüyorum, öyleyse varım" diye yazdı. "Yalnız" sözcüğünü de kullanabilirdi: "Düşünüyorum, öyleyse yalnızım". Şöyle de yazabilirdi: "Yalnızım, öyleyse düşünüyorum."