"Ne kısa sürüyor mutluluklar. Mutluluk kısa sürdüğü için mi bu kadar değerli? Sürekli olmadığı ve ardından büyük mutsuzlukları getirdiği için mi bu kadar pahalı?" diye düşündü bir an.
..."Filan kulumu tardettim," buyurdu Cenab-ı Hak o dönemin peygamberine, vahyetti. Peygamber adamın yanına gitti, "Sen bittin, taraf-ı ilahiden tardedildin," diye haber verdi. Adam gayet soğukkanlı karşıladı bunu. Bir müddet sonra karşılaştılar. "Ya benim işim iyi gidiyor, ticaretim güzel, şöhretim güzel, her şey yolunda sen de peygambersin yalan söyleyecek değilsin. Hani ben tardolduydum?" dedi. Peygamber sordu: "Dua eder misin?" "Hayır." "Ağlar mısın?" "Hayır." "Bitmişsin, haberin yok," dedi, "bundan büyük felaket olamaz, gözün yaşarmıyor, dua etmiyorsun ve diyorsun ki işim iyi. Ne iyi? Battıkça batıyorsun." Ümidi olan ağlar, ümidi kesilmemiş insan ağlar. Bizde gözyaşı rahmet; nisan yağmuru müjde ve neşe; gözlerin ağlaması da ruhun gülmesidir. Modern çağda bu kavramı da kaybettik; ağlamayı olumsuzladık, negatif kodladık; ağlamak lazım, ağlamak zayıflıktır gibi çok berbat bir anlayış bu. Olur mu hiç! Ağlamayan gülemez ki zaten. Gülmek ağlamanın ta kendisidir, madalyonun biri bir yüzü, biri bir yüzüdür.
| Hakiki gülenler hakiki ağlayanlandır.
Hoşça bak zatına kim zübde-i âlemsin sen
Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen
"Ey insanevladı! Kendine saygıyla/hürmetle yaklaş; çünkü sen kâinatta yaratılmışların özü/göz bebeği olan insansın."