"Benim özgürlüğüme karşılık kendininkini verdi," diye fısıldadı. "Pervasız aptalın tekiydi ve ben de ipleri nereye çekilirse giden bir kuklaydım. Alevler büyüdü ve her şeyi tüketene kadar fark edemedik."
"Haftada bir kurulan pazarı ardında bırakırken, Kai son derece umutluydu. Haftalardır olmadığı kadar umutlu.
O mekanik ustası, her şeyi değiştirecekti."
"Bir şey mi oldu evladım?"
"Hayır. Sadece bir an bana birini hatırlattınız. Ama gözlerim bazen beni yanıltır."
"Ah, benim küçük aptalım." Kadının sırtındaki kambur kaybolmaya başladı. "Bizler Aylıyız. Gözlerimiz bizi hep yanıltır."
"Hep birilerinin ona hayran olabileceğini sanıyordu. Güzel ve fark edilir olabileceğini. Sevilebileceğini. Levana hep bir şeyler olabileceğini sanıyordu."
"Evet. Eh, medyanın inanmamızı istediği şeyleri yalayıp yutmaktansa, ara sıra da olsa kendi aklımı çalıştırmayı tercih ediyorum." Tıpkı babaannesi gibi konuştuğunu fark ederek kaşlarını çattı, sonra iç geçirdi. "İnsanlar eleştirmek ve yargılamada fazla aceleciler. Ama kızın geçmişinden veya onu bu şekilde davranmaya iten şeyin ne olduğundan haberleri bile yok. Gerçekten de bir şey yapıp yapmadığı konusunda bile kesin bir bilgimiz var mı?"
"İnsanları korkutan şey kitapların çokluğu," demişti Mösyö Rocher göz kırparak, benim buna şaşırdığımı görünce. "Çünkü o zaman ne kadar az okuduklarını gördükleri için vicdan azabı duyuyorlar."
"Bu ne biçim dünya yahu? Millet aya çıkıyor ve dünyanın çevresinde lamba görmüş tatarcık misali fırıl fırıl dönüyor, ama yeryüzünde artık kanuna ve nizama aldıran yok. Yani elinizden geleni ardınıza koymayın, sizi adi, korkak holiganlar."
"Başka bir yere gitmeden önce Woods kasabasına gireceğiz, değil mi?"
Nick başını salladı.
Tom'un gözleri parladı. "Dünya bu mu?"
Nick anlamamıştı. Kaşlarını çatarak sorarcasına baktı ve omuzlarını silkti.
"Dünya bir yer, değil mi?" diye sordu Tom. "Dünyaya mı gidiyoruz bayım?" Tom duraksadı ve büyük bir ciddiyetle sordu. "Woods dünyanın adı mı?"
Nick başını yavaşça iki yana salladı.
"Tamam," dedi Tom. Tabelaya bir süre baktı, ardından gözünden akan yaşı sildi. Bisikletine atladı. "Tamam, hadi gidelim." Tek kelime daha etmeden kasaba sınırını geçti ve Nick de onu takip etti.
'Sayısız yeteneklerinin, Tanrı vergisi özelliklerinin arasında özel bir doğa sevgisi yoktu ve yaşadığı tek değişim, şehrin suçlularının peşlerini bir süreliğine bırakıp da şehir dışındakilerin peşine düşmesiydi.
Neyi denedik ki? Siyahi biriyle yemek yemeyi mi? Hane halkı rezil insanlardan ibaret değilmiş gibi davranmayı mı? Daha az bencil olmayı denedik? Aptal takıntılarımızdan başımızı kaldırıp diğer insanları fark etmeyi denedik. Bir kez olsun açık olmayı denedik. Diğer aileler gibi belli belirsiz ırkçı olmamayı denedik. Aydınlanmayı denedik. İyi olmayı denedik.
Olmadığımız her şeyi olmayı denedik.
İnsanken, pek de bir kedi insanı değildim. Ama öte yandan, Susskind'de pek insan kedisi değildi. Orglar onun için, aynı Jude için olduğu kadar tiksindiriciydi. Ben şu anda her neysem, Susskind onaylıyordu. Soru sormuyordu. Kedice olsa bile.
Normal dünya zorba bir yer, yabancı maddeler derhal sorgusuz yok edilir. Makul olmayan insanların icabına bakılır. Öyle ya, işte benim de bu yüzden düzelmem gerekiyor. Düzelmezsem makul insanlar tarafından yok edilmem kaçınılmaz olur.