Kişi kendini bir kez bulduğunda, zaman zaman yitirmeyi de bilmelidir - ve sonra yine bulmayı: eğer ki bir düşünürse. Çünkü her zaman bir kişiye bağlı olmak sakıncalıdır düşünür için.
Zaman zaman insanlara karşı aldırışsız ve soğuk oluşumuz, katılık ve karakter eksikliği olarak yorumlansa da, çoğu kez yalnızca tin yorgunluğudur: bu durumdayken başkaları ve kendimiz de, bize önemsiz ya da can sıkıcı gelir.
Bir şey yaşanıldığı sürece, yaşantılanana boyun eğmeli ve gözleri kapamalı; yani hemen burada gözlemciyi oynamamalı. Yoksa, yaşantının iyi hazmedilmesine engel olunur: bir bilgelik yerine bir hazımsızlık kalır geriye.
Başkasının bakışından hareketle, başka bir bakışla kendisiyle yakınlık kurmak, kendi içinde kendine yabancı düşmek. Derinleşmek, kendini tanımak, kendini bozup yeniden oluşmak. Kendinde ölmek ve yeniden doğmak.
Ekonomik, mali ve varoluşsal krizin ağırlığı altında giderek ciddileşme riski taşıyan bu koşullarda, özgürlük tutkunu birçok kadının umudunu ve her kıtadaki ve her biçimdeki ekonomik, politik ve dini terörizme karşı direnişi günümüzde hala eseriyle destekleyen bu felsefeci yazarın düşüncesi bize ilham kaynağı oluyor: Sizi bu düşünceyi tekrar tekrar okumaya davet ediyorum: "İnsanın hedeflemesi gereken en yüce amaç özgürlüktür; her amacın değerini sadece o temellendirebilir: Özgürlük asla verilmez, her zaman kazanılır."
"Kederler düşüncelere dönüştüğünde bize acı çektirme gücünü yitirirler" diye öğretti. "Kederle sınanan" siz bugün okula gitmek ve özgürce yaşamak isteyen tüm kadınların tanıdığı ve hayranlık duyduğu bir genç kızsınız.