Bir bayram sabahına uyanıyorum, sıradan bir sabaha uyanır gibi. Oysa bayram sabahlarına her zaman farklı uyanılırdı. Neşe, coşku, sevinç, heyecan, mutluluk… Dünyada güzel olan ne kadar duygu varsa içinde barındırırdı bayram sabahları. Aklıma gelen bir düşünceyle portmantoya koşuyorum. Kapağı açıyorum büyük bir beklentiyle. Stilettolar, sneakerlar,
Oradan, nerede yaşadığını ve çalıştığını keşfetmek neredeyse dehşet
verici derecede kolaydı. Ne kadar da uygun - en büyük hayranım prestijli bir yaratıcı yazarlık MFA programında yeni mezun bir yardımcı doçent, tam da bana daha fazla kelime yazmam için gereken ilhamı vereceğini umduğum türden bir program.
Onun çalışmalarım hakkındaki müjdelerini dinlerken neredeyse önünde diz çökecektim. Beş ay önce o kötü şöhretli eleştiriyi okuduğumdan beri beynimi tüketen olumsuzluk kakofonisini kıran ilk olumlu sözler onunkilerdi.
Nereden başlayacağım bilmiyorum. O kadar ilginç bir okuma deneyimiydi ki benim için. İlk olarak söylemem gerekenler sanırım kitabın bir sürü tetikleyici unsura sahip olması, bu yüzden çok sağlam bir psikolojiyle okunması gerekiyor ve hayatınızda kötü bir noktasındaysanız ya da geçmişinizde travmatik yaşantılara maruz kaldıysanız kitabı okumamanızı
Halbuki korkulacak hiç bir şey yoktu ortalıkta
Her şey naylondandı o kadar
Ve ölünce beş on bin birden ölüyorduk güneşe karşı.
Ama geyikli geceyi bulmadan önce
Hepimiz çocuklar gibi korkuyorduk
Geyikli geceyi hep bilmelisiniz
Yeşil ve yabani uzak ormanlarda
Güneşin asfalt sonlarında batmasıyla ağırdan
Hepimizi vakitten kurtaracak
Bir yandan
İçimde yaralı bir aşk kaldı senden sonra.
Kaybetmek zormuş.
Oysa ne kadar da kolaydı sevdalanmaya çalışmak.
Aslında yoktun ya başta.
Niye o yokluk şimdi anlamsız bir boşluk yaratıyor.
Beni hayata bağlayan şeyler dönüp arkalarını gittiler.
Hayat dedim de, üç beş kırık dökük kelimeyle anlatmaya çalıştığım herhangi bir şey.
Hayat sana yakın, benden