Büyüdükçe arzularım küçüldü, şaşkınlıklarım küçüldü, beklentilerim küçüldü. Büyüdükçe öyle küçüldüm ki içimde taşacak bir şey kalmadı. Büyümenin bir bedeli varsa işte bu, yarım metre uzadım, yirmi kilo aldım ve dünyadan vazgeçtim.
Katılmıyordu Tanrı
Canlı olmak huzurlu olmayı gerektirmezdi
Öte yandan huzurlu olabilmek için de canlı kalmak gerekirdi
Bu gözden kaçırdığı yüzlerce meseleden yalnzıca birisiydi
"Artık Tanrın yok mu?"
"Yok arkadaşım. Kesinlikle yok. Eğer Tanrı olsaydı, benim şu gözlerimle gördüklerimin olmasına hiçbir zaman izin vermezdi. Bırak, onların olsun Tanrı..."
"Biliyor musun, " dedin. "Sen neye benziyorsun biliyor musun?"
Epeydir aradığın bir şeyi bulmuş olmanın hem sevinç, hem keder veren gizi bir an için bulandırmıştı yüzündeki tedirginliği, kırıklığı. Sis ışığa çıkmıştı. Sonra yavaşça çevirip başını yüzüme baktın kuyuya düşmeye benzeyen derin bir korkuyla.
"Neye?" dedim, yan yanayken yaşadığımız ayrılığın adını sorar gibi, "Neye?"
"Bilardo toplarına."
"Neden?" dedim.
"Yazgını hep başkalarının ıstakalarının insafına bırakıyorsun da ondan..."
Bir uçurum gibi derinleşen sessizlik o an başlamıştı bile bizi birbirimizden uzaklaştırmaya.
Beni terk etmeden önce yaptığı son konuşma oldu bu.
Sana adını söyleme demiştim
Senin adın kesin bir prensesin adıdır
Unutamam aklımda kalır
Dayanamam söyleme demiştim
Ben yoldan kolay çıkarım
Beni kendi trafiğinin kazalarında zayi etme
Bir gün başka bir kalbe tezgâh açacak olursun,
Orayı benzinle değil, senin adınla yakarım demiştim