Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Güzelliği ve düzgün vücutlu olması elindeki en önemli kartlardı. Ancak kaybedeceği en garanti olan kartlar da bunlardı, o yüzden uykuları kaçardı. Genç ve güzel kadınlar bunu bilir, bedeniyle gurur duyduğu için kendisinin çıplak ya da yarı çıplak fotoğrafını çekerken herkesin malumu olan bu gerçek canını yakar, onu yiyip bitirir. Bunun geçici olduğu, onu görünür, arzulanır kılanın yok olacağı gerçeğinden haberdardır kadın, ya o zaman ne olacaktır? Güzel kadınların kaygısı budur, özellikle de güzellikten başka kozu olmayanların. Kendilerini iyi hissetmezler.
Sayfa 135 - Siren YayınlarıKitabı okuyor
"şimdi neden sustuk ki?" demeden ve hiçbir endişeye kapılmadan susmak... Bu ne büyük bir nimettir. Zira o susmanın, sükûtun ve sessizliğin içinde ne sözler, ne sırlar, ne tınılar, ne nağmeler, ne şiirler, ne hikayeler vardır... bunu ancak akılları ve kalpleri fısıltı mesafesinde olan gerçek dostlar bilir.
Reklam
https://www.instagram.com/reel/C5ZaVdYNne6/?igsh=NTc4MTIwNjQ2YQ==
Fil ilində, Rəbiüləvvəl ayının on ikinci gününə təsadüf edən bazar ertəsi səhəri hələ dan yeri yeni ağarmağa başladığı zaman, aləm başqa bir aləm oldu. Cahana nur yayıldı. Kainatın əzəldən bəri müştaq olduğu, göylərin eşqi ilə dövr eylədiyi fəxri aləm Məhəmməd Mustafa doğuldu. Həmin gecənin bənzəri olan başqa bir gecə yoxdur. Kainatın ən əzəmətli hadisəsi bu gecə vaqe olmuşdu. Bütün aləm bu gecəni gözləyirdi. Yəhudilər, xristianlar, kahinlər, Xatəmi Ənbiyanın zühurunu xəbər verirdilər.Bu gecənin sabahı, insanlar üçün təp-təzə bir dövr açılmışdır. Artıq yer üzündən küfr və zülm qalxacaq, şirk və dinsizlik sönəcəkdi. "Bu müqəddəs zühurun səhəri ruhu açan nəş'əli bir sabah, bu ülvi doğuluşun saatı yeni bir dövr idi. Müvərrixlər məhdud hadisələri qeyd edərlər!" Rəsulu Əkrəm doğulduğu gecə Kisranın sarayında on dörd sütun uçdu, Məcusilərin alovları söndü və Sava Gölü qurudu." Həqiqət bu idi ki, yıxılan Kisraların sarayı deyil, bütün İranın səltənət və ehtişamı, Bizansın şöhrəti və Çinin əzəməti idi. Sönən atəş Məcusilərin atəşlərində parlayan alovlar deyil, bütün dünyadakı küfr və dinsizlik atəşi idi. Və quruyan göl Sava deyil, bütpərəstliyin təhəkkümü, Zərdüştlüyün qüvvəti, xristianlığın zorbalığı idi.
Sayfa 35 - Diyanet İşleri Başkanlığı
Ancak bu atıl Medusa enerjisi güçlenme ve yetkinleşmeye dönüşebilir. Kafadan bedene inen köprüden geçmeye cesaret edersek, karanlığın içinde ruhumuzu ve onu canlandıracak; her hücremizi açarak onu bilince taşıyacak olan soruları bulabiliriz. O zaman beden ‘bedenlenmeye’, görme ‘içgörüye’ dönüşür. Sophia, yani bedendeki bilgelik, ruhun içinde hareket etmeye başlar. Ruh kendisini Shekinah'ın; yaratılıştaki ışığın, Tanrı'nın Gelininin bir parçası olarak deneyimler. Madde, karanlık bir mağara olmaktan çıkar Tanrı’nın güzelliğinin ifşası haline gelir. Kalp, zaman ve mekan içinde yaşayan ruhun, yaşam ve ölümden bağımsız tine açıldığı gelin odasına dönüşür. Ve orada Gelin ile Damat aşık olurlar.
Sinema Bir Şiir Olsaydı O, En İyi Şairlerden Biri Olurdu!
Asla kaçırmamanız gereken Andrey Tarkovski filmleri 1-) SİLİNDİR VE KEMAN Silindir ve Keman, Andrei Tarkovsky'nin 1960 yılında Sinema Enstitüsü'nü bitirmek için çektiği 45 dakikalık mezuniyet filmi. Film bir işçiyle kemana yeteneği olan bir çocuk arasındaki ilişkiyi anlatır. Tarkovsky'nin Ivan'ın Çocukluğu (film) Ivan'ın
.... Bu engelleme bambaşka bir düzlem olan yaratıcı süreçte de hayata geçebilir: Bilinç düzeyindeki kapsayıcı, kuvvetli bir enerjiyle bilinçdışından gelen fallusun nüfuzuna dayanabilecek güçte değildir. Doğru bir şekilde gerçekleştiğinde yaratıcı süreç, bilinen ego sınırlarının bilinçdışının bilinmeyen potansiyeline teslim olması demektir.     Örneğin Newton, bir elmanın düşüşünde yer çekimi kuvvetini anında fark edebildi. Bunun için (bu yüzyıla kadar) evrenin hareketlerini açıklayabilme kapasitesine sahip bir kap inşa etmişti. Uzun matematik eğitimi sayesinde bu kap için kullanacağı malzemeler onda zaten mevcuttu. Elmanın düşüşünü, disiplinli mistiğin Tanrı’nın lütfunu kabulüne benzer bir şekilde kabul etti.
Reklam
"Engellerle dolu yolda topuklarını parçalayan her adım endişeli ruhunu rahatlatan bir damladır, sınırlarını zorlayan her günkü yolculuktan sonra bu yürek birçok bunalımdan kurtulmuş halde yatağına uzanır.-Buna delilik demeye hakkınız var mı yumuşak koltuklarında kurulmuş siz laf ebeleri? -Delilik!- Ah Tanrım! Gözyaşlarımı görüyorsun! İnsanı oldukça zavallı yaratan ey Tanrım, bu yetmiyormuş gibi ona bir de birazcık zavallılığı, birazcık da sana olan, sana, Her Şeyi Seven'e olan güveni elinden alan kardeşler verdin!"
Bir metafor, tanımı gereği, tinin madde içinde, hatta madde olarak imgelenmesidir. İkisinin birleştiği dünya, ruh olarak tanımlanan ara dünyadır. Madde ile tin arasındaki sürekli ilişki, kaynağı metafor olan dilin tabiatında da açıkça görülür. Dolayısıyla dil bize madde ve tinin sıkı sıkıya bağlı olduğu bir dünya sunar. Bu, süptil bedenin gizemli alanıdır. (...) Hayal gücü, metafor vasıtasıyla, madde ile tini hem ayıran hem de birleştiren köprüyü kurar. Ruh, maddede yaşayan ebedi öz olduğu için beş duyu ile algılanan maddenin imgeleri, ruhun gıdasını bünyelerinde taşır. Tin sınırsız arzularla yanıp tutuşur; madde tine sınırlamalar getirir. Ruh ikisi arasında aracılık yapar. Tin doğa tarafından yeryüzüne indirildiğinde ruh acı çeker. Opak madde bilince çıkarıldığında ruh acı çeker. Ruhsal gelişiminin işlevi acı çekmek ve feragat etmektir. Tinin başına gelen felaketlerle yüzleşerek tini reddetmek yerine sınırlamalarla uzlaşırız. Bu ara dünyadır. Maddenin başına gelen felaketlerle yüzleşirken bedeni reddetmek yerine onun sınırlarıyla uzlaşırız. Bu da ara dünyadır. Ruh bu ara dünyada, süptil bedende ikamet eder. Dişil olana yönelik patriyarkal korku, bilinçli bir dişil; kapsayıcı, yani artık ne tinden ne de maddeden korkmak zorunda olmayan alıcı bir ruh inşa edilerek aşılabilir.
"Haklı olan kadar haksız olana da sinirlenmenin kötü bir şey olduğunu düşünüyorum. Çünkü insanın kendinden farklı olana tahammül edememesi zorbalıktır. Bu dünyadaki budalalıklara sinirlenmekten, kızmaktan daha büyük ve daha çok görülen baş- ka bir budalalık yoktur."
Sayfa 1025 - Alfa Yayınları
Jung, ruh-inşası sürecini bir 'opus contra naturam' yani ‘tabiata karşı yapılan iş/çalışma’ olarak adlandırdı. Bununla, ruhun cevherini serbest bırakabilmek için tabiatın bilinçdışı çekimine karşı çalışmak gerektiğini kast ediyordu. Bu çalışmada eril tinin eğilimi, bedeni aşmak, tabiatın bilinçdışılığına onu yok sayarak karşı çıkmak, bedensizleştirilen ruhun mükemmeliyetine ulaşmaktır. Aksine, biyolojisiyle halihazırda tabiata bağlı olan dişil, maddeyi çok daha fazla somutlaştırarak ruhun cevherini damıtmakta başarısız olmaya meyillidir. Hem bedensizleştirilen tin hem de somutlaştırılan madde, ruhu, yani benim bilinçli dişil olarak anladığım cevheri tehlikeye atar. Ne var ki bu cevheri elde etmek cinsiyetler arasındaki yeni bir birlikteliğin temellerini atabilmek için elzemdir.
Reklam
Devlette görevli troller Aslında işin perde arkasına girdikçe tablo daha da vahim hale geliyordu. Şöyle ki... Her şey Gezi direnişiyle başladı. İktidar Gezi sürecinde sosyal medyanın kitleler üzerindeki etkisini anladı. O süreçte bazı trol hesaplar etkin hale getirildi. Ancak ıktidar kanandındaki asıl atak 15 Temmuz 2016'dan sonra yapıldı. Darbe girişiminin ardından, Fetullahçıların yasadışı dinleme üssü olan Telekominasyon İletişim Başkanlığı (TİB)binasının dinamitle patlatılması ve tüm bilgisayar sistemlerinin gönülmesi gündeme gelmişti. Ancak her nedense bu yapılmadı. TİB'in Ankara Gölbaşı'ndaki binası Emniyet Genel Müdürlüğü'ne devredildi. Siber Suçlarla Mücadele Dairesi Başkanlığı Fethullahçılarla savaşını Fethullahçıların eski merkezinde yapacaktı. Devletin içinde "ulusal güvenlik riski var, yapmayın "diyenler ise dinlemedi. Tıpkı, Fethullahçıların tüm Türkiye'ye dair istihbarat bilgilerini tuttuğu DEVA ve İRİS adlı sanal sistem projelerindeki kaynak yazılım kodlarının çöpe atılmadığı gibi...
Açlık. Açlık dört bir yanda hüküm sürüyordu. Açlık, yüksek evlerin dışındaki iplere ya da direk- lere asılmış içler acısı kıyafetlerdeydi; Açlık, bu kıyafetlerin kâğıttan, samandan, paçavradan ve tahtadan yamalarındaydı; Açlık, adamın testereyle kestiği her ufacık odun parçasında kendini tekrarlıyordu; Açlık, tütmeyen bacalardan aşağıdakileri seyrediyordu; Açlık, çöplerinde zerre kadar yiyecek bulunmayan, leş gibi sokaklarda şaha kalkmış bir dev gibi dikiliyordu. Açlık, fırıncının raflarındaki tek tük bayat ekmeğin üzerine kazılı olan kelimeydi; Açlık, sosis dükkânlarında satılan, ölü köpek etinden yapılmış yiyeceklerdeydi. Açlık, kuru kemiklerini, dönen silindirlerde kebap yapılan kestanelerin arasında takırdatıyordu; Açlık, çeyrek penilik çorba kâsesindeki kendine hayrı olmayan birkaç damla yağ içerisinde kızartılmış sert patates dilimlerinin her bir zerresindeydi. Açlığın ebedi varlığı her yerde ve her şeydeydi.
687 syf.
·
Puan vermedi
·
12 günde okudu
Suç ve Ceza Süre gelen “yüce” bir sessizliğe istemli ve/veya istemsizce (Her üç kombinasyon da mümkün olabilir. Buna yazarın diğer yapıtlarını okuyarak belki karar verebileceğim.) devinme fırsatı veren siren sesi. Dinleyin! Raskalnikov’un kabüllenişi ne aşağılık bir olaydır. Rodya da denen bu insan müsveddesi, her şeyin farkında bir münevverdir. Üstelik çağımız Türk münevverlerinin çoğunun aksine; insanların hayatlarını nasıl yaşamları gerektiğini -inanır mısınız bu isimde bir kitap basıldı- dikte etmek hadsizliği ve yersizliği şöyle dursun, insan olanın bu dünyada yaşayamayacağı gerçeğine inanır. İnanmak diyorum çünkü bazı gerçekler de inanılmaya muhtaç. Ama gelin görün ki insan bir şeylere en çok da insana tutunmaya temayüllü. Bir yalana tutunmak ne cahilce. Üstelik yalan olduğunu bile bile. Cahillikse topyekun mutluluk. Raskalnikov şunu keşfetti: Ya müesses nizamla yani insanlıkla savaşır, kazanmak içinse kendi kafana sıkarsın. Ya da müesses nizamın bir zerresi olan ve bu itibarla tabii olarak daha masum gelen bir insana tutunur, mağlubiyetle gelen aşağılık bir dinginlik belki mutlulukla yaşarsın. Öte yandan Camus Veba’sında: “Siz bir düşünce uğruna ölümü göze alabilecek güçtesiniz, bu açıkça görülüyor. Bir fikir uğruna ölen insanlardan bıktım ben. Kahramanlığa inanmıyorum, bunun kolay olduğunu ve ölümle sonuçlandığını biliyorum. Beni ilgilendiren insanların yaşaması ve sevdiği yüzünden ölmesi.” diyor. Bardağa bu bakımdan bakacak olursak bu incelemenin tersi de doğrudur. Hasılı mesele gene yalnızca olmak ya da olmamaktır.
Suç ve Ceza
Suç ve CezaFyodor Dostoyevski · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2022159,2bin okunma
Yalnızca kalbinle iyi görebilirsin. Asıl önemli olan şeyler gözle görünmez. Gülünü bu kadar önemli kılan,onun için sarf ettiğin zaman.
Sayfa 71 - Türkiye iş bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
520 syf.
10/10 puan verdi
Bram Stoker'ın 1897 yılında yayınlanan gotik korku romanı Dracula’yı bilmeyen yoktur. Dracula, Stoker’ın bir kurgu karakteri olmasına rağmen -aralarında benim de bulunduğum- birçok kişi, geceleri kana susamış halde tabutlarından çıkan vampirlerin varlıklarına inanır ya da inanmak ister. Hatta keşke vampir olsam diyen, vakti geldiğinde vampir
Dracula
DraculaBram Stoker · Can Yayınları · 20213,987 okunma
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.