Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Filistin
Hangi yitik devrin baharında kaldın, uyan Çehreni kuşatmış zincirler Daha boynu bükülmeden gülün Hayalini çaldılar, daha tohum iken Dinle beni ve anla, Ölüm, ölmek değilmiş gazzede Yarının adı umut,
"Yitik adreslere benzer ölüm yanık otlar gibi. Sen bu şiiri okurken ben belki başka bir şehirde ölürüm.." -
Behçet Aysan
Behçet Aysan
Reklam
kemirgen bir düzenin kopardığı yüreğim bir soygun karasında ak ölüm savaşçısı kırılır dalgalar vurdukça yüreğime kanım deniz suyudur saçlarımı besliyen baş kaldırır başım benim biçkin bir orak gibi yüreklenir yüreğim yeniden yeniden yeniden bir şeylere Arkadaş Zekai Özger-Biley
En evvel herkesi korkutan, en korkunç tevehhüm edilen ölümün yüzüne baktım.. nur-u Kur'an ile gördüm ki: Ölümün peçesi gerçi karanlık, siyah, çirkin ise de; fakat mü'min için asıl sîması nuranîdir, güzeldir gördüm. Ve çok risalelerde bu hakikatı kat'î bir surette isbat etmişiz. Ölüm i'dam değil, firak değil, belki hayat-ı ebediyenin mukaddemesidir, mebdeidir ve vazife-i hayat külfetinden bir paydostur, bir terhistir, bir tebdil-i mekândır. Berzah âlemine göçmüş kafile-i ahbaba kavuşmaktır. Ve hâkeza bunlar gibi hakikatlar ile ölümün hakikî güzel sîmasını gördüm. Korkarak değil, belki bir cihetle müştakane mevtin yüzüne baktım. Ehl-i tarîkatça rabıta-i mevtin bir sırrını anladım.
NOCTİS
Derin dehlizleride kesişti yollarım karanlıkla, öyle kolay değil vazgeçmek. Şimdi çık dışarı akşamleyin odandan, kimin var? Hiç kimse. Yavaşça göğe sunulan ince bir duman şimdi hayatım. Anlamını kaybetmiş bütün kıvrımlarım. Koyver gözlerini usulca penceremden, ne var ki karanlıktan başka. Kendi dünyamı kurdum kafamda, koskoca sessizlikle olgunlaşan milyonlarca hiçlik içindeki kelimeler. Dünya gürültülü, tanrının sesi duyulmuyor. Karanlıklar arasında çömelmiş ölüm bekler durur. Düşünür sıra kimde, ben mi? Daha vaktim gelmemiş. Hep ağlaması gerek birinin, noctis daha ayrılmadı hücrelerimden ondandır belki bu bitmeyen savaş. Çünkü ben hariç bütün nesneler bir yer buldu kendine, uydurdu kendi yapbozunun parçasını. Çünkü bir yere ait olmak daha anlamlandırır bu gereksiz, boş gezegeni. Karanlık benim zenginliğim, saklanıp oracıkta ürkek ürkek beklerim sonsuza kadar. Ne getirir bana hayat tam bir muamma. Aydınlığı aradığım bütün yıldızlar ölü gibi, bir bende mi işe yaramaz bu düzen. Hep bir düzensizlik, hep bir karmaşa. Hep çok noctis.
huseyin yani
huseyin yani
Yitik adreslere benzer ölüm yanık otlar gibi. Sen bu şiiri okurken ben belki başka bir şehirde ölürüm. 📜Behçet Aysan
Reklam
Dünyalar arasında bir ruh taşıyan Rahibe Siren. MÖ 480 dolaylarında Xanthus, Türkiye'den Likya mezar kabartması. Ölüm Kapısı Ölüm anında, insan ruhu ters bir gebelik yolculuğuna başlar, gebelik aşamalarından geçerek bilinçsiz dişil zihnin en derin ilkel köklerine iner ve bu sayede Büyük Ana'nın Dünya Rahmi ile tekrar birleşir. Oradan,
Kaynağa Ruhsal İniş Ruhsal ve dini öğretilerin çoğu, başlangıçta ilkel bilincin rahmine şamanik bir iniş olarak anlaşılan bir süreci, fizik yasalarının sınırlarının dışında kuantum-titreşimsel bir boyuta, "Rahim-Kaynağı"na girme sürecini tanımlar. siyah ışığın durgun noktasında bir dönüşüm ve yeniden doğuş için Yaratılış ”. Tüm dinsel, ruhani ve şamanik geleneklerin ayinleri başlangıçta gebe kalma, gebelik, doğum ve yeniden doğuşun dokuz ayının ilksel yolculuğunu çağrıştırırdı. Ölüm yolculuğu, dokuz ay veya gebelik küresi boyunca, büyük Kozmik Rahim kapısından ruha geri dönen bir ters doğum veya adet görme olarak görülüyordu. Rahim mitolojisinde ruh, Kozmik Rahim'de doğar, sonra Dünya Rahim'e inerek doğumu bekler. Yerli şamanik gelenekler, ruhların kuşlar gibi üst dallara tünediği, ana rahmindeki bir insan bebeğine uçmayı beklediği bir hayat ağacını tanımlar. Daha sonra dokuz ay boyunca hamile kalırız ve Maya'nın tanımladığı şekliyle "çiçekli" kutsal doğum kanında dünya alemine doğarız. Ölüm anında, bu kozmolojik yolculuğu tersten tekrarlayarak insan bedenimizi terk eder ve ruh bedenimizde Dünya Rahmine ineriz. Cehennemin dokuz krallığı olarak da bilinen hamileliğin dokuz ayında geriye doğru yolculuk ederken bize ölüm doulaları, psikopomplar ve ruh rehberleri eşlik ediyor; ve ruha geri dönüş.
Ölümün penceresi hep açık durur . Vakti gelen,kanatlanır ve uçar; değiştirir dünyasını. Söylemesi,ne kolay değil mi ? Kafesten kuş uçmuş gibi, gökten bir yıldız kaymış gibi, gök ekini biçmiş gibi ölüm. Oysa yaşamak,öylesine sinmiş ki içimize... Serin odalar, sıcak yataklar ve saltanatlar... Hep dünyada kalacak gibi yaşıyoruz ölümü yok etmiş gibi.
Bugün, tam 3 kuş gömdük. Bahçemize yuvası dağılarak düşmesi daha olası, daha tüyleri dahi çıkmamış, tam 3 yavru kuş... Tuhaftır, güzel bir tevafukatın üzerine geldi. Gömdüğümüz yerin baş ucunda bulunan duvara, çamura bulanmış eller ile الله yazdık. Elif'i
be.mesûffe
be.mesûffe
'ye, Lamları
Derya
Derya
'ya, Hû'su ise bendenize ait.. Ölüm,
Reklam
Ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden? Bilmem bu yanardağ ne biçim korla tutuştu? Pervane olan kendini gizler mi hiç alevden? Sen istedin ondan bu gönül zorla tutuştu. Gün, senden ışık alsa da bir renge bürünse; Ay, secde edip çehrene, yerlerde sürünse; Her şey silinip kayboluyorken nazarımdan, Yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse… Ey sen
Yüzlerce veda 31 EKİM 2016 ‘Bana bir hikâye anlat’ dedi adam. Sesi, yaşamaktan yorulmuşların bezgin tınısını taşıyordu. ‘Bana bugüne dek duymadığım bir modern zaman hikâyesi anlat’. Durmuş kalp için bir elektroşok. Ona içinde nefes alacağı bir hikâye sunabilir miydim? ‘Veda etmeyi biliyor musun?’ dedim, ‘hiç vedalaşamadan bir sevdiğini toprağa
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.