“- bu şehri özleyeceğim. şu ışıkları, seni, dostum.
+ ne demek özleyeceğim? ölecek gibi konuşuyorsun, iyileşeceksin. birlikte gezeceğiz şehri, rakı içeceğiz, dans edeceğiz.
- sahi mi? küs değil misin bana?
+ o ne demek şimdi? ben sana hiç küsmedim ki. ben, ben sadece sinirlendim biraz. dostlar arasında olur böyle şeyler, sen benim dostum değil misin? hı?
- dostunum. sende benim en iyi dostumsun. en iyi. biraz daha, biraz daha yaklaştır beni, lütfen. anam anlatırdı, insan ölünce başka şekillerde yeryüzüne inermiş tekrar. at olurmuş, kuş olurmuş, ağaç, ağaç olurmuş.
+ ya da ak bulut.
- eğer, eğer bir gün tekrar dönersem beni tanır mısın? küçük dostunu nasıl tanırsın, tanıyabilir misin?
+ tanırım tabii. insan dostunu kokusundan, bakışından, sökülmesinden tanır. hem sen dönersen ıslık çalarsın. işte o zaman tanırım seni.
- ıslık mı? düdük gibi mi?
+ tabii. senin ıslığını nerede olsam tanırım. yerin yedi kat dibinde olsam bile tanırım. çünkü iyi dostlar birbirini her zaman—”