Bir söz vardır hani: "Bu millet her şeyi hazır aldı, bu yüzden kıymetini bilmiyor..." Hayır! Biz çok ağır bedeller ödemiş bir toplumuz. Ne var ki, ödediğimiz o bedelleri unutturdular bize.
Aklındaki soru işaretinin oluşması tıpkı yaz gecelerinde güneşin yavaş yavaş ufukta kaybolmasından sonra yıldızlar ve ateş böceklerini fark etmemize benziyordu. Onlar aslında hep oradaydı ama bizim onları görebilmek için zamana ihtiyacımız vardı.
Kızılderililerin topraklarını satın almak isteyen Beyaz Adam'a karşı çıkanlardan biri de, Cayuse kabilesinin reisidir: "Toprağın bir şey söyleyip söylemediğini, bu işe şaşıp şaşmadığını merak ediyorum. Toprağın şu konuştuklarımızı dinleyip dinlemediğini merak ediyorum. Toprağın üzerinde olup bitenleri görmek için dile gelip gelmeyeceğini merak ediyorum."
Prof. İhsan Ketin, Kuzey Anadolu fay hattını bulur ama, yer kırığının geçtiği bölgelerde yapılaşmanın çok tehlikeli olduğunu anlayacak bir politikacı bulamaz. 12 Eylül darbesinin ardından, kapitalizm atlarının koşulduğu ülkenin sırtında bir kamçı gibi şaklayan "Özalizm"in, imar yetkisini yerel yönetimlere vermesiyle de fay hattında yapılaşma şaha kalkar. Ama, Kızılderili reisin dediği gerçekleşir ve toprak, üzerinde olup bitenleri görmek için 17 Ağustos 1999 tarihinde, saat 03.02'de dile gelir!
Deprem sonrasında bir iki müteahhit günah keçisi olarak gösterilip cezaevine konur. Cinayetin asıl sorumlusu olan, bilimin gereği olarak insana yaraşır bir yaşam sunmak yerine, çıkar çevrelerinin para hesaplarını kollayan siyasetçiler ise ellerini kollarını sallaya sallaya yıkıntılar arasında gezinirler ve "yaraları sarma" sözü verirler. Oysa yara dışardan sarılır, yaşanılan ise büyük bir iç kanamadır.
Fakiri doyurmak için vurdum zengini,
Günah mı?
Bu suç değil
Saçları saman renkli insanlar
Lanetlemeyin beni!
Küfredeceksiniz bana soyguncu diye değil,
Kötü şairdi diye edin!
Barış, insanlığa yakışan tek elbisedir. Düğmeleri çoktur: demokrasi, insan hakları, eşitlik, kardeşlik... Bu yüzden bir gecelik gibi sıyrılamaz giyinildiği insan bedeninden.
23 Çocuğa Kol Kanat Geren, Hayatı Mücadeleyle Geçmiş Bir Sanatçı: Turgay Tanülkü
1970 döneminde Ulucanlar Cezaevi'nde siyasi nedenlerle hapis yattım, 18 yaşımdaydım. Ve uzun dönem işkence gördüm, çocuğum olamayacak kadar ağır işkence gördüm. Bizim hayatımız hep bir dram. Çok mutlu olan bir kesimden değilim.
Ankara'da liseyi bitirmiştim, hukuk
"Bak oğlum" der, "şu köpeklerden beyaz olanının adı iyilik, siyah olanının adı kötülüktür." Çocuk köpeklerden hangisinin kazanacağını sorunca da şu karşılığı alır: "Ben hangisini beslersem o kazanır!.."
Bir söz vardır hani: “ Bu millet her şeyi hazır aldı, bu yüzden kıymetini bilmiyor.”... Hayır! Biz çok ağır bedeller ödemiş bir toplumuz. Ne var ki, ödediğimiz o bedelleri unutturdular bize.