O'NU TANIYOR MUSUN? “Bir Müslümanın en âcil ve ertelenemez görevi nedir?” diye bir soru sorulsa tereddütsüz “Rabbini tanımaktır” diye cevap veririm. Çünkü her şey buna bağlı. Buradaki en ufak bir eksiklik, yanlışlık bundan sonraki her şeyin yanlış olmasına yol açar. Tıpkı gömleğin ilk düğmesi gibi. Eğer ilk düğmeyi yanlış iliklerseniz ondan
Cemal Süreya Senin çelme taktığın yerden başlıyorum hayata. Varsın yara içinde kalsın dizlerim; yüreğim kadar acımaz nasıl olsa. Şems-i Tebrizi Düzenim bozulur, Hayatımın altı üstüne gelir diye endişe etme.
Reklam
ÂŞIK OLMUŞSUN... Korkacak bi'şey yok, âşık olmuşsun... ... Uyuyamıyorsun, Uyumadığında da, "kimbilir, O'nunla başbaşa ne kadar tatlı bir rüyâyı daha kaçırdım" diye hayıflanıyorsun... Gördüğünde, görmezlikten geliyor, Göremediğinde, "görsem" diye sızlanıyorsun... Anlaşılmaz tavırlarından, nazından şikâyetleniyor, Ama nazı en
Teslimiyet
"İnsanın canlılığı, kalbinin ve ruhunun canlılığına bağlıdır. Bir kalbin canlılığı yaratıcısını tanımadan, O'na muhabbet duymadan, kulluğu, yalnızca O'na yapmadan, O'na tevbe etmeden, O'nu zikretmekle huzura kavuşmadan, O'na yakın olarak ünsiyete erişmeden sağlanmaz.
Hz.Yusuf ile Züleyha
Züleyha'nın Hz. Yusuf'a (A.S.) karşı duyduğu aşk öyle bir dereceye varmıştır ki; kadının bütün servet ve güzelliği bu uğurda gitmiştir. Yetmiş deve yükü mücevher ve gerdanlığının var olduğu söylenir. Hepsini Hz. Yusuf'un (A.S.) aşkı uğruna harcamış, «Bu gün Hz. Yusuf'u gördüm» diyen herkese bir mücevher vere vere elinde hiç bir şey kalmamıştır. Bu aşırı aşkından dolayı diğer her şey aklından çıktığı için karşılaştığı her şeyi «Yusuf» diye çağırır olmuş, o kadar ki, başını göğe kaldırdığı zaman Hz. Yusuf'un (A.S.) adını yıldızların üzerinde yazılı görürmüş. Rivayete göre Züleyha iman edip Hz. Yusuf (A.S.) onunla evlendikten sonra kendisini ibadete vermiş, varlığını tamamen Allah'a adamış. Hz. Yusuf (A.S.) kendisini gündüz yatağa çağırsa «akşama» diye savar, akşam çağırınca da «yarına» diye ertelermiş. Nihayet bir gün Hz. Yusuf'a (A.S.) demiş ki, «ben sana Allah'ı tanımadan önce aşık olmuştum, fakat O'nu tanıyınca kendisine karşı duyduğum muhabbet, diğer her şeyin önüne geçti. O'nun sevgisine bedel istemiyorum.» Hz. Yusuf Züleyha'nın bu sözlerine şöyle karşılık verir, «seninle birleşmemi emreden Allah'dır. Senden iki çocuğumuz olacağını ve bunları Peygamber olarak görevlendireceğini bana bildirdi.» Bunun üzerine Züheyla, «Allah sana böyle emrettiğine ve beni de böyle bir neticeye vesile olarak seçtiğine göre Allah'ın emri başım üzerine!» demiş. Bundan sonra ancak kendini Hz. Yusuf'a (A.S.) teslim etmiştir.
"Romantik oyunlar, flört diyaloglar, hediyeler, gülücükler, çiçekler, öpücükler... Ne gerek var tüm bunlara?" diye düşündüm tekrar. Gerek yok sahiden. İşte... İşte aşkı, sevgiyi gerçek ve güçlü kılan da bu! Asıl eğer hayranlığım tüm bunlara olsaydı, duygularımı oyun uğruna araç ediniyor, karşımdakiyle beraber onlara saygısızlık ediyor olacaktım! Oysa tüm bunlara, hiç gerek yokken... Büyük bir kuvvetle, ufak tefek sebepler, insanı bunları istemeye itiyor! Engeller, zorluklar, O'nu tanımadan önce seni heyecanlandırmayan şeyler; O'nunla gözüne kolay, O'nunla gözüne güzel geliyor. İşte duygunun gücü, dolayısıyla var oluşu, yani gerçekliği bu gereksizlikte. Böyle büyük bir itmeyi kim inkarla yaşayabilir? Bu böylesine yerleşik ve kusursuz bir düzenekse, yaşaman için yaratılmış olanı yaşamamaya direnip buna baş kaldırmanın mantığı, getirisi nedir? Uyum sağlamak her halükarda kötü olsa nefes bile almamamız gerekmez miydi? Var olamazdık, tüm yaşamımız düzeneğe uyum sayesinde. Belki de bu düzenek yaşamak istediklerimize uyum sağlayarak gelişti, kim bilir? Hangisi sebep, hangisi sonuçtur? Ancak solunum sistemimizle denk bir anlam kadarını bile barındırıyor olsa duygular, kendilerine itaati bu sebeple gerektirir. Aşkı gerçek olan kimse için hayalini bile kurmadığı şeyleri, yaşayamamak acıtır.
Reklam
13 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.