"Romantik oyunlar, flört diyaloglar, hediyeler, gülücükler, çiçekler, öpücükler... Ne gerek var tüm bunlara?" diye düşündüm tekrar. Gerek yok sahiden. İşte... İşte aşkı, sevgiyi gerçek ve güçlü kılan da bu! Asıl eğer hayranlığım tüm bunlara olsaydı, duygularımı oyun uğruna araç ediniyor, karşımdakiyle beraber onlara saygısızlık ediyor olacaktım! Oysa tüm bunlara, hiç gerek yokken... Büyük bir kuvvetle, ufak tefek sebepler, insanı bunları istemeye itiyor! Engeller, zorluklar, O'nu tanımadan önce seni heyecanlandırmayan şeyler; O'nunla gözüne kolay, O'nunla gözüne güzel geliyor. İşte duygunun gücü, dolayısıyla var oluşu, yani gerçekliği bu gereksizlikte. Böyle büyük bir itmeyi kim inkarla yaşayabilir? Bu böylesine yerleşik ve kusursuz bir düzenekse, yaşaman için yaratılmış olanı yaşamamaya direnip buna baş kaldırmanın mantığı, getirisi nedir? Uyum sağlamak her halükarda kötü olsa nefes bile almamamız gerekmez miydi? Var olamazdık, tüm yaşamımız düzeneğe uyum sayesinde. Belki de bu düzenek yaşamak istediklerimize uyum sağlayarak gelişti, kim bilir? Hangisi sebep, hangisi sonuçtur? Ancak solunum sistemimizle denk bir anlam kadarını bile barındırıyor olsa duygular, kendilerine itaati bu sebeple gerektirir. Aşkı gerçek olan kimse için hayalini bile kurmadığı şeyleri, yaşayamamak acıtır.