Hume’un ve Nietzsche’nin de bana göre büyük ölçüde ortaya koyduğu gibi, insanın korkuları, endişeleri veya kendini güvende hissetme ihtiyacı, kendi varlığını devam ettirme arzusu veya güç istenci gibi çeşitli nedenlerden ötürü, insanlar bu kurguyu olgu zannediyorlar. Yani öyle işlerine geliyor. Mesela en basitinden, ölüm korkusu ve endişesi
Daha evvel, Tanrı var mıdır ve David hume kitaplarını okuduğum hocamızın bu romanını sabırla bitirdim. Anlatım dili elbette bir Orhan Kemal değil. Kurgu ise kitabı bitirmenize yardımcı oluyor. Üniversite de mutsuz bir hocanın anlam arayışını konu ettiği örgüde Yaşat adlı öğretmenin mutluluğun ve özüne dönmenin aşamalarını görüyoruz. Önce bar sahibi Serra, sevgilisi İlayda ve köylü kızıyla olan gönül ilişkileri ve köye evine yerleşmesiyle başka bir dünyaya geçiyoruz. Gülbahar ile olan duygusal travmaları bir kenara bırakıp yılmaz kaptan ile adada geçirdiği birgünden sonra eve dönüşü sürükleyici bir okuma sunuyor. Anlatımı bir kenara bırakırsak okunmaya değer.
Hüzün ve gönül kırıklığı içindeyken ise görünmez dünyanın dehşetlerini kara kara düşünmek ve kendisini daha derin üzüntülere da aldırmaktan başka yapacağı bir şey yoktur.
Diyanet İşleri Başkanlığı: Diyanet İşleri Başkanlığı’nın varlığı, genel sanının aksine, laiklik ilkesine aykırı değildir. Çünkü Diyanet İşleri Başkanlığı, dinin devlet işlerine müdahale etmesi için değil, devletin din işlerini koordine etmesi amacıyla kurulmuştur. Diyanet İşleri Başkanlığı, Cumhuriyet’in ilk yıllarında, camiler, müftüler, imamlar, mezarlıklar, cenazeler ile ilgili işlemlerin özel sektöre ve/veya özel cemaatlere ve tarikatlara terk edilmesi yerine, devlet tarafından koordine edilmesi için kurulmuş bir kurumdur. Diyanet İşleri Başkanlığı’na 1950’den itibaren karşıdevrimci laiklik karşıtı kadroların yerleşmiş olması, ayrıca bu kurumun sadece Sünni mezhebine hizmet vermesi ve Alevi mezhebini dışlaması, laiklik ilkesine aykırıdır. Ancak Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yanlış uygulamalarından bağımsız bağlamda bir kurum olarak varlığı, laiklik ilkesine aykırı değildir. Çünkü yukarıda da ifade edildiği gibi, laiklik tanımındaki “din ve devlet işlerinin ayrılması” ilkesindeki “ayrılması” sözcüğü, devletin din işlerini koordine etmemesi bağlamında değil, dinin devlet işlerine karışmaması ve müdahale etmemesi anlamında kullanılmaktadır.