Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
İlginç Bir Soru...!!! Japonya’da saygın bir firma yönetimi, işe girmek isteyenlere bir soru sormuş ve soruya uygun cevabı veren kişiyi de işe almışlar. Sorunun ilginçliği bu sorunun doğru ya da yanlış cevabının olmaması… Yağmur bulutları apaçık çok şiddetli bir fırtınanın gelmekte olduğunu söylüyor.Karanlık yağmurlu bir gece, şimşekler çakıyor,
Kaç gün kaybetmişim? Ne zaman dalmışım o suyun içine? Ne zaman “tamam, daha fazla nefesimi tutamıyorum” diyip çıkmışım sudan? Evet, hesaba göre 3010 gün kaybetmişim. Daha doğrusu 3010 gün kaybetmek değil de, yaşamamış olmak… 3010 gün yaşamamışım. Peki, o kadar güne yetişebilecek miyim şimdi? 3010 gün boyunca okuma ihtimalimin olduğu kitaplar,
Reklam
ÜNİVERSİTE senelerden üniversitenin ilk yılları.okula ilk adım atışımda ""ben de sonunda üniversiteli oldum,değişecek miyim,buraya alışacak mıyım,hayatımda ilk defa ailemden ayrı bir dam altında uyuyacağım ve de bütün bir sene boyunca ve de tek başıma..off mu desem oh mu desem.konuşsam ağzım büyür mü,korkunç mu ,daha mı mutlu" gibi
Dünyada ölüm diye bir gerçek varken, sevdiğiniz kişinin hala nefes aldığına dua edin. Akşam kapıyı annenizin açmasına şükredin. Ne bileyim,bir silkelenin. Kıymet bilin,sevin. Severken incitmeyin.Kibir yapıp gitmesine izin vermeyin. Gün gelir öyle kayıp gider ki o eller avuçlarınızdan feleğiniz şaşar,dünyanız durur,ha derler ki hayat devam ediyor. Yok devam etmiyor.Önce gülüşünüz kaybolur,sonra neşeniz. Siz siz olun,şu boş hayatta hiçbir şey için karalar bağlamayın. Özlemekten ciğeriniz solmadan soluğu yanında alın. Teni hala sıcakken sarılın.. Anonim
Kutu cücesiyim bu akşam, güneşli bir güne hıçkıdık olarak uyanıyorum dişsiz hep yanımda.Bugün salı öğlen saat 14.00 ıssız adada ki Ralp'im. Deniz kabuğunu üfleyen yüreği büyük bedeni küçük kahraman. En sevdiğim kitabın başlığıyım içinde bir dünya var tarih 1984 adım Don Kişot. Günlerden çarşamba Damien Chazelle'in Whiplash filmini yazan parmaklarıyım, elimde büyükbabamın en sevdiği kalem. Bill Withers'ın sesiyim Ain't No Sunshine insanların kulaklarında. Annemin zarifçe dudaklarına sürdüğü rujum gözler üzerimde. Güneşin kavurduğu bir günde Hazara Hasan'ın yüreğiyim öyle büyük öyle masum.Emir'in vicdanıyım, Hasan'ın oğlu Sohrab'ım Fars destanının en güçlü kahramanı.Çocukluğu isminin anlamını açıklamakla geçen Pii'yim. Pislik değil Pii matematikte karşılığı 3.14 . Evet ben Pii yaşamaktan vazgeçmeyen azimli çocuk. Adım Richard Parker okyanusta varlığı ile mücadele eden kaplan.Ve ben bana aşkla bakan çocukluğumun gözleriyim, ben prenses o prensesin uykusu o benim en sevdiğim. Ben beni ben yapan her şeyim. 18 Mayıs Pazartesi 02:12 ŞİRİN
Gülse Birsel’den Çok Güzel Bir Yazı Hep söylüyorum, biz çocukken midemiz bulanınca ekmek yedirirlerdi, grip “Yatınca geçer”di, başın ağrıyorsa “Çocukların başı ağrımaz” denirdi, uykun kaçıyorsa “Oyuncaklarını düşün, güzel rüyalar görürsün” şeklinde konu halledilirdi! Okuma yazmayı öğrenemiyorsan ya, “Tembel”din ya “Yavaştan, sağlam sağlam
Reklam
İnsanlar görüp duyduklariyla bir insana önyargılı yaklasmak yerine o kişiyi yakından tanımaya çalışsalar keşke. HAYAL GÜNLÜĞÜ III. Murat Han bir gün telaşlı bir şekilde uyanır. Yüzünde düşünceli bir hava vardır. Vezîr-i Âzam Siyavuş Paşa, padişahın bu halini görünce dayanamayıp sorar: - Hayırdır
Kesinlikle kadına yönelik şiddeti savunan bir yazı değildir rica ediyorum kadını küçük düşürdüğünü savunmayın.... "..Kadın dediğin kendisini bilecek. Onu bunu değil, kendi düşüncelerini dinleyecek. Kadın dediğin erkeğini sevecek, sevildiğini bilerek sevecek. Kadın dediğin yalan söylemeyecek. Sözünün eri, kalbinin temiz olduğunu gösterecek. Kadın dediğin güzel olmak için baya badana yapmayacak, akşam nasıl yatıyorsa sabah öyle kalkacak. Kadın dediğin rakı içtikçe daha da güzelleşecek, güzelleştirecek. Ama... Her şeyden önemlisi Kadın dediğin ADAM gibi adama yapacak bütün bunları. Yapmıyorsa kusura bakmayın beyler, sorun sizde.."
Refik Amca'nın hüzünlü hikayesi... İhtisasımın sanırım ikinci senesi... Kanser polikliniğinin çömez asistanıyım, Üzeri kan, idrar, balgam vs lekeleriyle süslü buruşuk mavi takımımla geceleri nöbet tutuyorum, gündüz polikliniğin işlerinde koşturuyorum. İki günde bir de insani bir saatte çıkabilirsem eğer hastaneden eve gidip uyumaya çalışıyorum.
dün bir aile ortamındaydık bir kaç eş dost benden yaşı büyük insanlar...ondan önceki akşam fasıl tarzında bir yere gitmişler ve dikkatlerini bir çift çekmiş adam sürekli eşinin elini tutuyormuş , sarılıyormuş, öpüyormuş vs... ve bu insanların dikkatini çekmiş ve öyle bir anlatıyorlar ki inanılmaz bir olaymış gibi bende dayanamdım dedim ki o adam karısına of puf yapsaydı surat assaydı hatta itip kaksaydı bu kadar dilkkatinizi çekmezdi ve bir gün önceki konuyu buraya taşımazdınız o size normal gelirdi... insanların birbirini sevmesi öpmesi normal olan ama artık toplumumuz ne hale gelmiş ise birbirini sevmek için kuytu köşeye gitmesi gerek dövmek için de ulu orta yerde olması yeterli...
Reklam
Gitmeseydi Çok güzel bir hayatımız olabilirdi. Çok paramız olmazdı belki, ama çok neşeli olabilirdik çoğu zaman. Oturup her akşam pek kimsenin bilmediği güzel filmler izlerdik, tatil günlerinde gidip rakı içerken dinleyeceğimiz plaklar seçerdik eski eşyalar satan dükkânlardan, kışları dışarıda kar yağarken ışıkları söndürüp evimizin perdelerini açardık sonuna kadar, Türk kahvesi yapardım ikimiz için. Hiç konuşmadan kahvelerimizi yudumlar, radyo tiyatrosu dinlerdik kar yağışını izlerken. Tiyatro ve kahveler bittiğinde filmlerden konuşurduk, kitaplardan, sanattan, memleket meselelerinden, İkinci Yeni şairlerinden falan. Sonra ben birkaç dize okurdum ona Cemal Süreya'dan. O da çok sever çünkü Cemalettin Seber'i. Sevdiğimiz şeylerden bahsederdik işte hep. Ben en çok onu anlatırdım, ondan bahsederdim yüzüne karşı. Sonra usulca çekilip köşeme ben öldükten sonra saklaması için bırakacağım mektuplardan bir tane daha yazardım. Dedikodusunu bile yapardık 17 numarada oturan komşumuzun. Uyuma vakti geldiğinde ise ben saçlarına bir öpücük kondurup öyle dalardım cennet gibi düşlere. Zaten ona sarıldığım bir gecenin içinde cehennemin işi ne ki? Ama gitti işte... Anonim
Roald Dahl’ın Çikolata Fabrikası Türkiye’de 1989 yılında basılmış, lakin kitap Amerika’da 1964 yılında satışa çıkıyor. 1964 yılında yazarın televizyon ve kitaplar üzerine söyledikleri. Bu zamanda, bilgisayar ve telefonu ’da bu metnin içine ekleyebiliriz… Yazar çikolata Fabrikası kitabında şöyle der: (…) Aman derim, çocukları asla şımartmayın.
BİR ÖLÜ VE BİR KİTAP Öleli BİR YIL OLUYOR. Belki adını çoğunuz duymamıştır. Yaşasaydı, adını duymayanız kalmazdı belki. Öyle ölüler vardır ki, ben onların öldüklerini düşündükçe, vakit olur, yaşadığımdan utanırım. Onlar kadar değerli, onlar kadar büyük, onlar kadar iyi olmadığıma bakmaksızın yaşamaklığım kötü bir iş gibi gelir bana. Sonra, yine onlar kadar iyi, değerli ve büyük olmak için yaşamak, isterim yalnız. Yazıcı Kemal Ahmet benim bu ölülerimden biridir. Dişlerine yapışmış dudaklarından ciğerlerini parça parça, kuru yapraklar gibi dökerek öleli bir yıl oluyor. Bence büyük bir ölünün yıldönümündeyiz. Biliyorum, ne toprağına çiçek konacak, ne gazeteler fotoğraflarını basacaklar. Kim bilir, böyle yapılsaydı, onun anımı büyüklüğünden bir parçasını kaybederdi belki. Belki, bugün, burda, benim ondan söz açmam bile saygısızlıktır. Ancak, n’eyleyim, önümde onun “Gülen Nar ile Ağlayan Ayva” adlı kitabı duruyor. Bunu iki üç gün önce, sağ olsun, Ahmet Cevat adında bir delikanlı bastırmış, bana da göndermiş. Ben bu kitabı okumayan kalmasın istiyorum ve işte bunun içindir ki, seslerle dolu bir bulut ağırlığıyla susacak yerde bir sürü boş, kuru lakırdı ediyorum. Kemal Ahmet sağ olsaydı beni anlar ve bu yaptığımı gülünç bulmazdı gibi geliyor bana… [Nazım Hikmet(Orhan Selim takma adıyla) / Akşam, 5.4.1935]
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.