Kavafis’in o iyi bilinen "Şehir" şiirinde, başka yerler hayal eden şiirin kahramanı şiirin sonunda şunu fark ediyordu; ömrünü nasıl burada, bu yerde, bu şehirde, işte bu köşecikte harcadıysa her yerde yine öyle harcayacaktı. Başka bir yere gitseydi bile hiçbir şey değişmeyecek, hayatını yine harcamış olacaktı. Kavafis en iyi dünyadan değil, harcanmış bir hayattan bahseder. İlkin şiir sadece bu yer olduğunu, bu tek dünya olduğunu kabul eder. Hayatını bir yerde harcayan her yerde harcamış sayılır. Elimizde yalnızca bu dünya, yalnızca bu tek hayat vardır. İkincisi, şiirin kahramanı nereye giderse gitsin hayatını harcamaya yazgılıdır. Yazgı öznenin kendisine bağlanmıştır, dışsal koşullara, belli bir yere ya da zamana değil. Başka bir deyişle yüklemleri, yani olaylar, başına gelenler, kısaca yazgısı öznede kendisinde içerilmiştir. Bir hayat onu yaşayanın zaten önceden kıvrılmış ya da katlanmış biçimde içindedir. Yaşadığı bu önceden içerdiklerinin bir yerde, bir zaman içinde açılıp yayılmasıdır yalnız. Niçin öyledir? Çünkü dünya kişiden önce gelir, kişi o dünyanın düzeni ya da mantığının bir parçası olarak vardır. Demek ki yazgı zorunluluğa bağlanmıştır, zorunlu olarak harcanan hayat; başka türlü olamayacak tek bir dünya, başka türlü yaşanamayacak tek bir hayat.