ama zaman denen şey bir yanılsamadır. Geçmişin, saatlerin ve günlerin ve haftaların ve on yılların küll kadar ağırlığı vardır; gelecek zamansa, isterse sonsuza dek sürsün, daima saniye saniye yaşanır.
Tahtın gelecekteki varisinin canını sıkan kraldan geçici görevle çalışanın canını sıkan memura kadar her şey görelidir, sevgili dostum: kral ölürse taht varisine kalır; memur ölürse geçici çalışana bin iki yüz frank maaş kalır. Bu bin iki yüz franklık maaş, onun kraliyet ödeneğidir; bu para bir kralın on milyonluk maaşı gibi onun geçinmesi için geereklidir. Toplumsal katmanların en altından en üstüne kadar her birey etrafında, Descartes'ın dünyaları gibi burgaçları ve bağlılık atomları olan küçük bir çıkarlar dünyasını bir araya getirir. Ancak bu dünyalar daima yükseldikçe genişler. Bu ters dönmüş ve bir denge oyunuyla ayakta kalmış bir spiraldir.
"Birlikte kaçacağız, kaçamazsak konuşacağız, siz kendi sevdiklerinizden söz edeceksiniz, ben kendi sevdiklerimden. Sevdiğiniz biri olmalı?"
"Bu dünyada yapayalnızım."
Sizin de bildiğiniz gibi sevgili oğlum, siyasette insanlar değil, düşünceler, duygular değil çıkarlar söz konusudur; siyasette bir insan öldürülmez, bir engel ortadan kaldırılır, hepsi bu.
İlk defa bir Sait Faik romanı okudum ve şimdi daha iyi anlıyorum ona neden "Bizim Sait" dediklerini. Her okuyanın kendinden bir parça bulacağı herkes gibi biri. İnsan ayırt etmeden herkes gibi...
Ben öyle çok denizle iç içe bir yaşam sürmedim. Ama kitabı okurken burnuma sık sık bir iyot kokusu geldi.
Kitap 1944 yılında yayımlandıktan sonra bakanlar kurulu kararıyla toplatılıyor. 1952 yılında da bazı bölümleri sakıncalı bulunup çıkarılarak "Birtakım İnsanlar" adıyla tekrar yayımlanıyor. Sakıncalı bulunan bölümleri şaşırarak okudum ve yazılanlarla aynı düşünceleri paylaştığımı farkettim. Birçoğunu da benimsediğim için alıntılaldım.
Spoiler vermek istemiyorum. Herkes Sait Faik mutlaka okumalı.
Medarı Maişet MotoruSait Faik Abasıyanık · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20202,109 okunma
Bunu, belki iki erkek arkadaş olursak, birbirimize yapmaya vicdanen mecbur olduğumuz halde, aynı şeyi bir kadının bir erkeğe yapmasını, kendini vicdanen, merhameten mecbur addetmesini neden bu kadar huşunetle karşılıyoruz?