Seni çok özledim sarılması" sözsüz, uzun, görünmez bir şiirin belirdiği andır.
Ki o an'da eline bir zarf tutuşturulmuştur. Düşsel bir ışıltıyla mühürlenmiş bir zarf..
Açılmak için zamanını bekleyen..
Gerçek bir karenin içinde dönüp durması unutturur o zarfı..
Sonra mesafeler, zaman..
Belki çok uzun yıllar geçer..
Ansızın belirir, "beni aç" diyen o ses..
İçinde boş bir kağıt vardır. Ama klişeleşmiş, aynı ağızdan onlarca kişiye dağılmış çok güçlü gibi görünen/kurulan cümlelerden daha fazlası vardır o boş gibi görünen sayfada..
Hissettiklerin, hissettirdiklerinin tanımsız, tılsımıyla farklı bir boyuttaki bahçeye açılır o mektup..
"Seni çok özledim sarılması"'ndan elimizde kalan ganimettir, uykudan uyanınca ve artık görüntüler uzaklaşınca açılmayı bekleyen o zarf..
Açılınca tükenmeyen, başka bir zamanda yeniden seslenen, her seferinde o sesi ilk kez duyuyormuş gibi hissettiğimiz ve kapalı zarfın tılsımlı mührünü açarken, içinde neyin olduğunu hep
merak ettiğimiz..
An'lar bugünü dün, dünü yarın yapan yolculuğun uzun soluklu durağıdır..
Tam o noktada durduğumuzda içimizdeki adımlar yeniden başlar..
.
Özlem Özkaya
yirmisekizağustosikibinyirmibir