Beynimiz temelde “duygusal bir zihni” yönetir (yahut ona aracılık eder). Yani duygular esastır ve mantıklı gerekçeler daha sonra gelir. Motivasyon dediğimiz sürdürülebilir yönlendirici zihin gücü de temelde duygulardan doğar. Bir insanı mantık yoluyla ne kadar tartışılmaz derecede ikna ederseniz edin, o insanın duygusal devrelerinde gerekli değişiklikler oluşmadığı takdirde davranışlarının değişmesi çok zordur. Motivasyon, “neden”lere bağlıdır. Fakat insanı yönlendiren nedenler, mantıksal olmaktan ziyade öncelikle dürtüsel ve duygusaldır. Doğru olduğunu bildiğimiz birçok şeyi yapmamamız ve yanlış olduğunu bildiğimiz birçok davranışı tekrar edip durmamız da bu durumdan kaynaklanır. Dürtüleri dizginlemek (irade), bir davranış yerine başka bir davranışı tercih edebilmek (ihtiyar) veya harekete geçerek bu hareketi sürdürebilmek için duygusal motivasyon gerekir. Kuvvetli duygular, dürtüleri değiştirebilir ve bilinçli davranışları da kalıcı olarak farklı kalıplara yönlendirebilir. Yeme düzenimiz, kalp ritmimizden kan basıncımıza kadar birçok parametremizin değerleri, insanlarla iletişim kurarken kullandığımız hareket kalıpları veya yürüme ritmimiz bile bunlardan etkilenir. Âşık olduğumuzda, öfkelendiğimizde, ileri düzeyde korku hissettiğimizde ve “gaza geldiğimizde” yaşadığımız durum budur.