Sıradan sıkıntıda hiçbir şeye istek duymayız, ağlamak bile içimizden gelmez; aşırı sıkıntıda ise tersi olur, aşırılık eyleme yöneltir, ağlamak da bunlardan biridir.
Aşağı bir insanla sohbet. Durmadan içimden "aslında vakit kaybı sayılmaz, insanlığın birkaç nesil sonra dönüşeceği türü yakından seyretmek de büyük şans" diye geçirip durmasam azap halini alabilecek üç saat...
Belki de, bunca zaman biriktirdiğimiz korku yığınına artık tahammül edemez hale gelerek, bizi ezen ağırlığın altında iki büklüm olup boyun eğeceğimiz gün yakındır. Gökyüzünde çakan şimşek, bu defa bizimki olacaktır ve onun ateşinden kaçmak için yağmalayıp tanınmaz hale getirdiğimiz dünyadan uzağa, yerin derinliklerine üşüşeceğiz. Ve ölülerin de altını kendimize mesken tutacağız. Onların, bu ebedi tatildeki tasasız kafataslarının, tenin taleplerinden, kanın münasebetsizliklerinden nihayet kurtulmuş tevazu ve sükûnet içindeki iskeletlerin istirahatine ve saadetine imreneceğiz. Zifiri karanlıkta kıpraşırken hiç değilse birbirimizin yüzüne bakmak zorunda kalmamanın memnuniyetini, suratlarımızı yitirmenin mutluluğunu tadacağız. Aynı belalar ve aynı tehlikelerle karşı karşıya kaldığımız için hepimiz denk olacağız; öte yandan, hiçbir zaman olmadığımız kadar da birbirimize yabancılaşacağız.
Genç bir adamla bir genç kız, ikisi de dilsiz, işaretlerle konuşuyorlar. Ne kadar mutlu görünüyorlar!
Demek ki söz mutluluğun taşıyıcısı değil, olamaz da.
Keynes kapitalizme karşı değildi; aslında, birçok bakımdan, onun kurtarıcısıydı. Keynes sadece sınırlandırılmamış özel teşebbüsün karmaşık sanayi toplumlarında işlemeyeceğini ileri sürmüştü. Keynes'in fikirlerinin sınırlı da olsa ilk uygulama girişimi Roosevelt'in 'New Deal' [Yeni Düzen] döneminde ABD'de olmuştur. İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesiyle birlikte Keynesçilik Batı'da, eskinin laissez-faire inancının yerine geçen hakim ekonomi anlayışı olarak kurumsallaşmıştır. Keynesçi politikalar, en azından Batılı ülkelerde tabana yayılan bir bolluğun yaşandığı 1950'lerle 1960'ların tarihte eşi benzeri görülmedik ekonomik büyümesini ifade eden 'uzun [vadeli ekonomik] canlanma'nın (long boom) anahtarı olarak itibar kazanmıştır. Ancak, ekonomik zorlukların 1970'lerde yeniden baş göstermesi, klasik politik ekonomiye yeniden sempati duyulmasına neden olmuş ve Keynesçi önceliklerden sapılmasına yol açmıştır. Bununla birlikte, 1980'ler ile 1990'ların serbest piyasa devriminin sürdürülebilir ekonomik büyümeyi temin etme konusundaki başarısızlığı yeni' politik ekonominin veya 'neo-Keynesçilik' akımının ortaya çıkışına yol açmıştır. Bu, her ne kadar 1950'lerle 1960'ların 'kaba' Keynesçiliğinin sınırlarının farkında olsa da, yine de, düzenlenmemiş kapitalizm ile düşük yatırım, kısa vadecilik ve toplumsal parçalanma arasındaki bağlantı konusunda yeni bir bilinçlenmeyi de belirlemiş bulunuyordu.
Gerçek benlik, bir kişi rol oynamaya ya da iyileştirici fantezisini yaşamaya çalışsa da kendini ifade etmenin yolunu her zaman bulacaktır, insanlar gerçek benliklerini çok uzun süre görmezden geldiklerinde, psikolojik semptomlar geliştirebilirler. Gerçek benliğin ihtiyaçlarına uyanmak, ilk başta parçalanma hissi verebilir. Panik, öfke ve depresyon, daha özenli ve daha sağlıklı değerlere sahip olmak için duygusal uyanışın bir işareti olabilir, insanlar çocukluk meselelerini konuştukça ve güçlü yanlarını fark ettikçe, gerçek benlikleriyle yaşamaya başlamak için kendilerine güvenirler.