Aşağı bir insanla sohbet. Durmadan içimden "aslında vakit kaybı sayılmaz, insanlığın birkaç nesil sonra dönüşeceği türü yakından seyretmek de büyük şans" diye geçirip durmasam azap halini alabilecek üç saat...
Bugunkü haliyle insanlığın, bütün ihtiraslarını, hatta yok olma ihtirasını dahi kaybedeceği bir can çekişme çağına maruz kalarak, bekleyiş içinde çürüyüp takatten düşmesi yerine şimdi silinip gitmesi kendi hayrına olmaz mı?
Evet çürümüş, evet kangren olmuş, hepimiz öyleyiz. Hep birden benzersiz bir keşmekeşe doğru ilerliyoruz, çırpınıp duran ahmaklar gibi, halusinasyona kapılmış kuklalar gibi birbirimize dikleneceğiz...
bizi mahveden şeylere karşı doymak bilmez bir açlık duyarız, onca yücelik atfettiğimiz için vehimlere kapıldığımız kendi kâbusumuzdan hiçbir şey karşılığında vazgeçmeyiz.
Ben, içinde karanlığın ağır bastığı bir çocuktum. Karanlık basınca kendini tanıyamayan bir çocuk. Düzenli ve öngörülebilir hayatın bana sunduğu hiçbir şeyi kendime yakıştıramadım. Adını koyamadığım bir duygu vardı içimde. Parçalama ve parçalanma duygusu. Gitmek istiyordum. Hayatın sonuna kadar gitmek.