Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Paşanın idealizmi
Gayesine son derecede merbuttu (bağlıydı) . Cemiyet teşekkül ettikten sonra, yapılacak işlerdeki muvaffakiyete tamamıyla kani bulunuyordu (inanıyordu). Hatta meşguliyetlerine mâni olacağından korkarak annesini Edirne’den getirtmediği gibi, evlenmekten de içtinap ediyor (çekiniyor), hayatı bekârlık ve yalnızlık içinde geçiyordu. O tarihte Selânik, tam bir eğlence muhiti (çevresi) idi. Hatta İstanbul’dan çok fazla hürriyet havasına malikti. Bekârlar, mebzul (bolca) fırsatlardan bol bol istifade ediyorlar, her gece şehrin muhtelif muhitlerinden kendilerine eğlence âlemleri yaratıyorlardı. Fakat Talât Bey böyle şeyleri aklından bile geçirmiyor, bütün hayatını tarikatının umdelerine (prensiplerine) hasreden (veren) dervişler gibi, mefkûresini (idealini) işgal eden inkılâptan başka hiçbir şey düşünmüyordu.
Enver Paşa komünist kurultayda
Bolşevikler Bakü’de “Şark Milletleri Kurultayı” toplama hazırlıklarına girerler. Enver Paşa bu toplantıya Fas, Tunus, Cezayir ve Trablus temsilcisi olarak katılmaya karar verir. 1 Eylül 1920’de Kurultay açılır; dünyanın bir çok yerinden, bu arada Türkiye’den de delegeler gelmişlerdir. Kurultay’da Enver Paşa’nın nutkunu bir Türk delege okur. Türkiye’li komünistler bağırıp çağırarak nutku protesto ederler. Türkistan’dan gelenler ayakta alkışlarlar. Sonraki gelişmeler de göstermiştir ki, bu Kurultay, Şark milletlerini özellikle Müslümanları oyalamak, işbirliğine yatkınlaştırmak için, onlara ümitler vermek üzere düzenlenmiş bir toplantı idi. Bu kongrede, Turan hayalleri çökmüş, yeni bir fikir idealizmi içinde bulunan Şevket Süreyya Bey, bir efsane olan Enver Paşa’nın, kurultaya sıradan insanlar gibi girip oturmasından hüzünle bahseder: “Enver Paşa’nın bir gün, kurultay salonunun bir locasında görünüşü, Doğulu delegeler arasında bir kaynaşmaya sebep oldu. Paşa’nın şöhreti Müslüman Doğu’da bir masal, bir efsane halindeydi. Halkın muhayyilesinde onun ‘insanüstü’ bir hüviyeti vardı. Bu halkın inanışına göre o, yeryüzü insanlarından biri değildi. Onun göründüğü her yerde, göklerin açılması, yerlerin yarılması, hülasa büyük ve görkemli bir şeyler olması lazım gelirdi. O daima her şeyin üstünde ve herkesin üstünde olmalıydı.”