Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Pelin

Pelin
@pelinnk
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine.
Ankara
1997
61 okur puanı
Şubat 2018 tarihinde katıldı
Ama öylece durdum, ilerlemedim ve boşluğa kulak verdim. Artık ne kenti ne sokağı hissediyorum, ne sokağın adını ne de kendi adımı; burada yabancı olduğumu, tanımadığım bir yerde her şeyden müthiş bir biçimde arınmış olarak durduğumu duyumsuyordum yalnızca; hiçbir amacım, mesajım, bağlantım olmadığı halde çevremdeki hüzünlü yaşamı derimin altından akan kanım kadar yoğun algılıyordum. Hiçbir şeyin benim için gerçekleşmediği, ama yine de her şeyin bana dahil olduğu duygusunu taşıyordum yalnızca; ilgisiz kalsam da, çok derin ve çok gerçek şeyler tadıyor olmak müthiş mutluluk veren bir duyguydu, ruhumun en canlı kaynağını oluşturur, tanımadığım yerlerde şehvet gibi üstüme çökerdi.
Reklam
Korktuğumuz tek şey karanlıktı. İçimizde filizlenen bir din, kafamızda görülmeyen bir dünyaya dair bir fikir yoktu. Sadece gerçek dünyayı biliyorduk ve korktuğumuz şeyler gerçek şeyler, somut tehlikeler, kanlı canlı yırtıcı hayvanlardı. . . . Muhtemelen karanlığın gerçek sakinlerine karşı duyulan bu korkudan, zaman içinde gerçekdışı sakinlere duyulan korku gelişecek, görünmeyen sağlam ve güçlü bir dünyada doruğa çıkacaktı. Muhtemelen hayal gücü geliştikçe ölüm korkusu da artacak, sonunda Halk bu korkuyu karanlığa yansıtacak ve onu ruhlarla dolduracaktı.
yaşadığım yitirdiklerim oluyor hep. oysa tuttuğum elleri bırakmıyorum. sonra korkuyorlar hasletimden. ne denli sevgiye değer olduğumu söylüyorlar. gidiyorlar sonra. ve biçimlendiremediklerimiz biçim oluyor bize.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Yara izlerine, şekil bozukluklarına, elle tutulabilecek olan bütün korkunç şeylere hazırlıklıydılar ama yokluğa değil!
Yayımlandığı 1889 yılından, öncesinden ve şimdiye kadar kadına bakış açısı içler acısı olarak aşağıda. Geçtiğimiz bu kritik dönemde de özellikle genç kadınların iyice düşünüp anlaması gereken konu bu aslında. Bir obje olarak mı görülücez yoksa Atamızın bize verdiği, bizlerde görülmesini istediği saygıyı mı seçicez. "Bir kızın matematikten daha çok anlamasına, bir diğerinin güzel arp çalabilmesine gelince, bunlar hiçbir şeyi değiştirmez. Kadın bir erkeği büyülediği zaman mutlu olur ve istediği her şeyi elde eder. Dolayısıyla kadının başlıca ödevi, bir erkeğin başını döndürebilmektir. Böyle olmuştur, bundan sonra da böyle olacaktır. Dünyamızda bir genç kızın yaşamı böyledir, evlilikte de böyle devam eder. Genç kızlıkta seçim yapabilmek için gereklidir, evlilik ise kocaya söz geçirebilmek için."
Reklam
Şu da saçmadır: İnsanlar rahatsız olmaları gereken şeylerden rahatsız olmuyor, umursamamaları gereken şeylerden rahatsız oluyorlar, zira hata yapmalarını bir sorun olarak görmüyor, eleştirilmeyi rahatsız edici buluyorlar, oysa tersine, kusurlarına üzülmeleri, düzeltilmekten de hoşlanmaları gerekirdi.
Kulaklarını gerçekliğe, gerçeği dostluğundan bile duyamayacak kadar kapamış birinin kurtuluşu umudu yoktur.
Ah be Cicero..
İnsanlar kimseyi çarçabuk sevmeye yeltenmesin ve hak etmeyenleri hiç sevmesin.
Ve bütün bunların içinde bilinmeyen, bu yüzden de ürkütücü olan yarın gizliydi. Düşünen, gören bir varlığını düzensizlik, belirsizlik, X'ler arasında yaşaması doğaya aykırdır. Sanki gözleriniz bağlanmış ve el yordamıyla, oraya buraya takıla takıla yürümek zorunda bırakılmışsınız ve uçurumun hemen yakınında olduğunuzu, bir adım daha atarsanız sizden geriye sadece ezilmiş hurdahaş olmuş bir parça et kalacağını biliyormuşsunuz gibi. Bu yaptığım da aynı şey değil mi? ... Peki ya beklemez de kendimi kafaüstü aşağıya bırakırsam? Bu daha iyi, her şeyi hemen çözecek tek ve doğru şey olamaz mı?
Reklam
Üzerinden neredeyse tam bir gün geçti, içimde her şey yerli yerine oturdu ama yaşananların kesin denilebilecek bir tarifini yapmak yine de bana son derece zor geliyor. Sanki kafamın içinde bomba patlamış gibi; açık ağızlar, kanatlar, haykırışlar, yapraklar, sözcükler, taşlar yan yana, yığın yığın, birbirine ardı sıra...
Bir yerlerde taşa su damlıyor. Hiç kimse yok. Melankolik bir mutlulukla kurtulduğumu hissediyorum.
Yarın bir mutluluğun beni beklediğini biliyordum. Ama hangi mutluluğun?
Ah be canım! Hangi birini anlatayım sana? Ne hayat bana dokunabiliyor ne ben hayata, öylece birbirimizin içinden geçip gidiyoruz. Herkes gibi büyüyorum...
Bir gün, bir deftere senin hakkında şöyle yazdım: Senin hayatının tarihini yazmak, benim yokluğumun tarihini yazmaktır.
110 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.