Othello’nun kötülük bilmeyen, çocuk gibi saf bir ruhu vardı; saftı ama, ihanete dayanamıyordu; bağışlayamıyor değil, dayanamıyordu. Gerçek kıskanç ise bambaşkadır; onun nelere katlanıp sineye çekeceği ve bağışlayabileceği güç kestirilir. Herkesten çabuk bağışlayan kıskanç kimseler ve kadınlar iyi bilir bunu... Bir kıskanç (tabii kıyameti kopardıktan sonra) aşağı yukarı kanıtlanmış bir ihaneti —mesela, gözüyle gördüğü kucaklaşma ya da öpüşmeleri— bağışlayabilir, elinden gelir bu. Yeter ki o sırada bu ihanetin “son defa” olduğuna, rakibinin hemen o anda dünyanın öbür ucuna gideceğine ya da
kendisinin sevgilisini korkunç rakibin ulaşamayacağı bir yere kaçıracağına
inanabilsin. Şüphesiz, barışma bir saatten fazla sürecek değildir, çünkü
rakibi gerçekten o anda yok olsa bile ertesi gün yerine yenisini icat eder,
sevgilisini ondan kıskanmaya başlar. Oysa sürekli denetleme ve
gözetlemeyle hangi aşk yürütülebilir? Azılı bir kıskanç bunu bir türlü
anlayamaz; bir yandan da aralarında gerçekten yüce duygulu insanlara
rastlanır. Dikkate değer bir bakım da, yüce duygulu bu insanların bir
kovuğa sinerek casusluk ederken, kapıdan dinlerken gönüllü olarak
daldıkları bütün kepazeliğin açıkça farkında olmalarıdır. Gene de, hiç
değilse sindikleri kovuktayken asla vicdan azabı duymazlar.
Bizim için aşk, güzellik veya mutluluk kapasitemizin sınırlı olduğunu anlamaktan daha kötü veya korkutucu bir acı olamaz. İç kapasitemiz yaralanırsa, dışadönük çaba artık mümkün değildir.
Çocuklarınıza olası en iyi mirası vermek istiyorsanız, onlara kendi yaşanmamış hayatınızı değil (bu yaşanmamış hayatınız, siz onunla doğrudan yüzleşmeye hazır oluncaya kadar bilinçdışınızda gizli durur), temiz bir bilinçdışı verin.