Kısa bir vaktinizi alacağım ama uygulamadaki bazı arkadaşların Kadir Mısır(lı)oğlu hayranlığı ve paylaşımlarına istinaden bunu paylaşmak istedim.
Öncelikle bas bas bağıran bazı Kadir Mısıroğlu fanlarının "sözü eksik söylüyorsunuz devamını da getirin!" dediği söz tam olarak neymiş, tamamlayınca ne oluyormuş hep birlikte
bilimin, tüm Batı düşüncesinin temelindeki hayaletti. O, akılcılığın hayaletinden başka bir şey değildi. Chris’e, onun hayaleti bulduğunu ve bir güzel dövdüğünü söylemiştim. Sanırım mecazi anlamda doğru. İlerledikçe göz önüne sermeyi umduğum şeyler onun açığa çıkardıklarının yalnızca bazılarıdır. Artık, sonunda başka insanların da bunların değerini fark edebilecekleri bir dönemdeyiz. Phaedrus’un izlediği hayaleti o zaman kimse görmemişti, ama sanırım günümüzde gittikçe daha çok kişi görüyor ya da kötü anlarda görür gibi oluyor onu, kendisine akılcılık diyen, ama anlamsız ve saçma görünen, en normal günlük şeylerin başka şeylerle ilintisizliği yüzünden hafif kaçıkça gibi görünmesine yol açan o hayaleti. O, yaşamın en büyük amacının olanaksız olsa bile gene de canlı kalmak olduğunu ilan eden normal günlük varsayımların hayaletidir, öyle ki, büyük zekâlar, insanlar daha uzun yaşasınlar diye hastalıkları iyileştirme savaşımı verirler, ama yalnızca deliler neden diye sorar. Uzun yaşamak için uzun yaşanır. Başka amaç yoktur. Hayaletin dediği budur.
Oysa, belleğimizde dirilen kimi fotoğraflarda ben dediğimiz
kişi, şimdi ne kadar uzaktır bizden. O, hangi ben'imizdir? Çoğu
kez, bizimle artık pek az ilişkisi kalmış birini "ben" diye anlatmak ne kadar gerçektir? Bizim için çoktan yabancı olmuş o kişinin herhangi bir yazı kahramanından ne farkı kalmıştır, hayatına
ait bazı ayrıntıları ve izleri çok daha iyi bilmemizden başka? Bir
zamanlar olduğumuz o kişide kendimizi görmekte zorlandığımız
anlara karşın, gene de neden her şey dün gibi canlı ve yakıcıdır?
Sahiden geçmişi ve kendimizi yazmak mümkün müdür? Yalnızca yazının değil, zamanın uzaklığı da girmez mi aramıza? Bütün
o hayattan artakalan birkaç izin, imgenin ve uçucu hayalin ardı sıra koşturup onlardan bir hayat hikayesi çıkarmak, bu anlamda
"otobiyografik" bir şey yazmak, sahiden ne kadar mümkündür?
Bilmiyorum.
Eski soru. Eski sorunsiıl. Yine de her hayat her yazı kendini
deniyor.
Sayfa 86