Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

protestomnia

Ortaçağlar; Haçlılar, Skolastik Düşünce ve Bir Dönemin Sonu
Bütün bu eserlerin ortak amacı, İslâm'ı reddetmek için önce onun kurucusunu zemmetmek ve peygamber olamayacağını göstermektir. Burada teolojik mânada önemli bir noktanın altını çizmek gerekir. Hıristiyanlar Hz. Muhammed'e saldırırken, bunu kendi teolojik geleneklerine uygun bir çerçevede yapıyorlardı. Zira Hıristiyanlık "İsevi" (Christic) bir dindir. Yani merkezinde Hz. İsa vardır. Dahası Hz. İsâ hıristiyanlar için bir peygamber değil, tanrının oğlu, kelimesi ve tecessüm etmiş halidir. Bu yüzden hıristiyan teolojisinde din ile dinin kurucusu aynı ontolojik öneme sahiptir. Bu bakış açısını İslâm'a yönelten hıristiyanlar, İslâm'ı bir "Muhammedilik" olarak görecek ve Hıristiyanlık'ta Hz. İsa'ya verilen rolün İslâm'da Hz. Muhammed'e verileceği varsayımından hareket edeceklerdir. Oysa bunun ne dinen ne de tarihen doğru olmadığını biliyoruz. Çünkü Hz. Muhammed, bütün kutsiyetine ve önemine rağmen, İslam tarihinde hiçbir zaman ilâhlaştırılmamıştır. Bu nokta bugün bile pek çok Avrupalı ve Amerikalı için karanlıkta kalmaya devam ediyor. Bütün bu saldırı ve polemiklere rağmen Ortaçağ hiç beklenmedik gelişmelere de sahne oldu. İspanya'nın güneyinde ve Sicilya adasında yeşeren Endülüs İslâm kültürü, Doğu-Batı kategorilerinin mutlaklığını sorgulayan ve iki dünyanın barış içinde yaşayabileceğini gösteren çarpıcı bir örnek olarak tarihe geçecektir.
Sayfa 84 - İSAM YAYINLARIKitabı okudu
Reklam
Üç İslam Algısı; Teolojik, Siyasi ve Kültürel Meydan Okuma
Avrupalılar bir din olarak İslâm'ı, bir kültür ve medeniyet olarak İslam'dan kesin olarak ayırmış; birincisine şiddetle karşı çıkarken ikincisine hayranlıkla bakmış ve ondan etkilenmiştir.
Sayfa 56 - İSAM YAYINLARIKitabı okudu
Kelimelerin Büyüsü
Müslüman toplumların modernleşme tarihi, aynı zamanda Avrupa kolonyalizminin tarihidir. XIX ve XX. yüzyıllarda uzun süre işgal altında yaşayan müslüman toplumlar, son iki yüzyıldır Batı medeniyetine bir "öteki olarak bakıyor. Buradaki "öteki" bizim dışımızdaki bir toplum ya da kültürü değil, "ben-idrakimizi" belirleyen karşıt unsurlardan birini ifade ediyor. Klasik İslâm medeniyetiyle modern Batı toplumları arasında yapılan mukayeseler, bu "psikolojik bağımlılık" halinin bir yansımasıdır. Bu tavır daha popüler düzeyde komplo teorileri şeklinde ortaya çıkıyor ve böylece müslüman toplumlardaki hemen bütün sorunlar dış güçlerin bir oyunu olarak görülüyor. Bu "dış güçler"in Çin ya da Afrika değil, Avrupa ve Amerika olması bir tesadüf değildir.
Sayfa 40 - İSAM YAYINLARIKitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Kelimelerin Büyüsü
Diğer din ve kültürlere yönelik bu bakış açısının şekillenmesinde "İlim Çin'de bile olsa talep ediniz" hadisi gibi dini telkinlerin önemli bir rol oynadığını söyleyebiliriz. Burada "ilim" ile genel mânada bilginin (düşünce, bilim, edebiyat, sanat), "Çin" ile de uzak diyarların kastedildiği anlaşılıyor. Hakikatin evrenselliği fikri pek çok Kur'an âyetinde de ifade edilir. "Her ümmetin bir resulü vardır" (Yunus 10/47) ve "Hiçbir ümmet yoktur ki içlerinde bir elçi olmasın" (Fâtır 35/24) diyen Kur'an'ın müslümanların İslâm öncesi ve sonrası başka kültürler hakkındaki algılamalarını derinden etkilediğini söyleyebiliriz. İslâm kültür ve edebiyat tarihinde, bunun kayda değer tezahürleri olduğunu belirtelim. Meselâ X. yüzyılın ünlü düşünürlerinden Ebû Süleyman es-Sicistâni, farklı toplumların faziletlerini anlatırken, üç kadim topluluğa farklı yetenekler atfeder. Sicistâni'ye göre "Hikmet Yunanlılar'ın zihnine, Araplar'ın diline, Fârisiler'in kalbine ve Çinliler'in eline indirilmiştir." Buna göre Yunanlilar felsefe ve spekülatif düşüncede, Araplar dil ve hitabette, Fârisiler şiir ve sanatta, Çinliler de teknoloji ve el sanatlarında temayüz etmişler ve insanlığın ortak kültürüne katkıda bulunmuşlardır.
Sayfa 38 - İSAM YAYINLARIKitabı okudu
Kelimelerin Büyüsü
Modern dönemde Batı medeniyeti kendi içinde farklı kırılmalar yaşadı. Bu iç kırılmalar, Batılı olmayan dünya ile ve özellikle İslâm dünyasıyla yakın ilişki içerisinde gerçekleşti. Batı'nın modern tarihi, aynı zamanda Batı dışı toplumlarla olan ilişkisinin tarihidir. Avrupa kolonyalizmi, Batı'nın yeni ve modern evren anlayışının siyasi, ekonomik ve coğrafi alanlara yansımasının bir sonucu olarak ortaya çıktı. Bu dönemde Batı sadece İslam dünyasını değil, Kuzey ve Güney Amerika'yı, Çin'i, Hint dünyasını, Afrika'yı ve Uzakdoğu Asya'yı sömürgeleştirdi. Modern Batı'nın "öteki" algısı ve fizikalist evren anlayışı, "beyaz adamın yükü"nü, "medenileştirme misyonu" olarak tanımlamasına imkan tanıyordu. Batı'nın İslam dünyasıyla olan sömürgecilik ilişkisi de bu şekilde gelişti. Bugün bu sömürgecilik ilişkisinin etkilerini popüler kültürden ekonomik küreselleşmeye kadar pek çok alanda görmeye devam ediyoruz. Aşağıda da değineceğimiz gibi, İslâm-Batı ilişkilerinin gerginlik alanlarından biri, bu sömürgecilik mirasının hâlâ devam ediyor olmasıdır.
Sayfa 33 - İSAM YAYINLARIKitabı okudu
Reklam
İslam ve Batı medeniyetleri, "iyilikte yarışan topluluklar" (Maide 5/48) oldukları zaman, bölgesel ve küresel barışa katkıda bulunacak ve belki de Kipling'i haksız çıkaracaklardır.
Sayfa 21 - İSAM YAYINLARIKitabı okudu
Erken Paleolitik Dönem
Ateşin kullanımı çok önemliydi: İnsanı soğuktan ve etobur hayvanlardan koruyor, yiyecekleri pişirmeye yarıyordu. Ateşin elde edilmesi “…insana ilk kez bir doğa gücü karşısında egemenlik sağladı ve böylece onu hayvan dünyasından kesinlikle ayırdı.”
Sayfa 25 - Yordam KitapKitabı okuyor
İnsanın Ortaya Çıkışı
İlkel aletlerin yapımı, ön ve arka üyelerin görevleri arasında bir farklılaşmaya yol açtı. Alet yapımı ön üyelerin özel görevi durumuna geldi ve bu da bunların yeteneklerini geliştirip el’e dönüşmelerine yol açtı. Bu nedenle el… “yalnızca iş organı değil, o aynı zamanda işin ürünüdür”
Sayfa 21 - Yordam KitapKitabı okuyor
Çağdaş İnsanın Biyolojik Tipinin Oluşumu
Irklar sorunu çok derin bir ideolojik ve politik sorundur. Kapitalist dünyanın gerici bilginleri, öteki uluslara karşı yapılan saldırı ve uyruklaştırma eylemlerini haklı göstermek için ırk kuramına başvurdular. Aşağı ve üstün ırkların varlığını ileri süren sözde bilimsel kuramlarını savundular. Burjuva tarihçiler bu kuramı düzmece anlayışlarla “açıklamaya” kalkıştılar. Kimileri, ırkların her zaman var olduğunu ve Avrupa’da her zaman çağdaş tipte insanların yaşadığını ileri sürdüler ve Negroide’lerin ve öteki “aşağı” ırkların Pithecanthrope, Sinanthrope ve Neandertal insan gibi daha az gelişmiş türlerden türediklerini savundular. İlerici bilimadamları, üç büyük insan ırkının (negro’ide, europo’ide ve mongolo’ide) ancak dış ve ikincil (derinin rengi, gözlerin biçimi, saçlar, vb.) özelliklerle birbirinden ayrıldıklarını ortaya koydular. Kafatasının oylumu, ellerin yapısı, zihinsel ve fiziksel yetenekler üçünde de aynıdır. Hiçbir ırk ötekinden üstün değildir.
Sayfa 35 - Yordam KitapKitabı okuyor
Reklam
%24 (100/415)
İlkçağ Tarihi - Cilt 1
İlkçağ Tarihi - Cilt 1Sergei Ivanovich Kovalev
7.5/10 · 86 okunma
Düşüncenin ve Dilin Doğuşu
Dil, düşünce kadar eskidir. “…Dil, aynı şekilde başka insanlar için de var olan pratik bilinçtir, demek ki benim için de vardır, benim için de gerçektir. Ve dil de, tıpkı bilinç gibi, ancak gereksinimden, öteki insanlarla ilişki gerekliliğinden doğar.” diye yazar Marx ve Engels. Sesle saptanmamış olsalardı, ilk genel bilgiler toplulukta ortaya çıkmazdı. İnsanlar arasındaki ilişki ve ortaklaşa çalışma, dil olmasaydı, olanaksız olurdu.
Sayfa 27 - Yordam KitapKitabı okuyor
2.469 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.