Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.26
nida
nida
@psikolojiji
Psikolog
Lisans
52 okur puanı
Mayıs 2019 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitap
Primatlar ve İnsan Doğası
Merhaba,
İnsan türünün kökenlerini primatlar üzerinden ele alıp değerlendiren bu kitap oldukça geniş bir araştırmayla yazılmış. Yazarın birebir deneyimleriyle referans verdiği kaynakların buluşması ile kitabın içeriğini düzenlediği bu kitap, klasik primat anlayışının çok ötesinde! Başta ,açıkçası benim daha önce duymadığım, bonobolar üzerine incelemeleri ile insan türüne dair açıklamalar getirmeye çalışmış. Sonrasında farklı primat türlerini de inceleyerek insan doğasına dair çıkarımlar yapılmış. Yazarın referansları tartışarak kendi gözlemlerini anlatarak yazdığı bu çalışma bir okuyucu olarak bana yeni bir bakış açısı kazandırdı. Özellikle insanın doğasını maymunlardaki "saldırganlıkla" açıklamaya çalışan araştırmaları bonobo örnekleri vererek yanlışlayan yazar, insan doğasını farklı bir tarafa çekmeyi de başarmıştır. Sanırım cinsellik ve toplulukta yaşamak üzerine primatlarla ilgili bilmediğimiz çok fazla şey var. Bu kitap, referans noktası oluştururken bir yandan da farklı araştırma alanları doğurmaktadır.
İçindekiler bölümündeki gruplama kitabı okurken konu bütünlüğü temeliyle düşünmenizi sağlayacaktır. Açıkçası benim için "İktidar" ve "Cinsellik" bölümleri çok açıklayıcı ve farklıydı. Evrim üzerine okumak her disiplin için bir farkındalık oluşturacaktır diye düşünüyorum. Psikolog olduğum için başta psikoloji alanındaki meslektaşlarıma sonrasında ise sosyal bilimlerin tüm alanlarında ve iktisat, pazarlama gibi alanlarda çalışanlara önerebilirim. İlgili olan herkesin okuması dileğiyle tabii ki. Şimdiden iyi okumalar.:)
ipucusuz kitap incelemesi
Okumaya başladığım andan itibaren oldukça zorlandığım ve okumak istemediğim bu kitaba direndiğimi söyleyebilirim. Direnmemin nedeninin başında merak duygusu geliyordu. Acaba ne yapacaklar, bu konuşmalar nereye varacak diye düşünüyordum. Açıkçası yeraltı edebiyatına çok yabancı değilim. Buna rağmen kitap bana çok okunası gelmemişti. Çeşitli kendime
Okur Takip Önerileri
Travma Üzerine Okumak
Travmayı anlamak üzerine okuduğum en iyi kitaplardan biri. Freud'un ve Breuer'in yazmış olduğu Histeri Üzerine Çalışmalar ve Judith Herman'ın Travma ve İyileşme kitapları da bir o kadar faydalı olmuştu. Bu alanda farklı kaynaklara gitmek, güncel araştırmalardan haberdar olmak sanırım çok önemli. Sadece psikolojik bir anlamı olmadığını, bedensel
Payel Freud külliyatı takip edilip okunulduğunda oldukça anlaşılır olacak bu eserde Freud'un ve Breuer'in histeri üzerine çalışmaları ve görüşleri yer alıyor. Bu iki ismin görüşlerinin yanı sıra alanda çalışan Charcot gibi birçok isimden de bahsediliyor. Hem o dönem için akademik bir derleme hem de histeri üzerine özellikle Freud'un düşüncelerini okumak adına önemli bir eserdir.
Freud'un kullandığı teknikleri, özellikle hipnoz odaklı ya da alna basınç ile olanlar, biraz geri planda tutup kuramsal açıklamalarına yoğunlaşırsak günümüzdeki DSM kitabında geçen Travma Sonrası Stres Bozukluğu'na dair birçok şey okuyor oluruz. Okuyucu için gerek zedelenmenin nasıl koşullarda olabileceğine gerekse kullanılan savunma mekanizmlarına ilişkin verdiği bilgileri dikkatli takip etmek çok şey kazandırır. Anlatılan vakalar ve üzerine yapılan tartışmalar günümüz okuru için de oldukça kıymetli. Başta hipnoz olmak üzere teknik açıdan birçok şey değişecektir ama zedelenme anlamında ifade ettikleri, bedendeki zedelenmeye bağlı tepkiler günümüzde de konuştuğumuz şeylerdir.
Son olarak dikkatimi çeken anksiyete ve nevroz üzerine de birçok ayrıma gittiği, histeriyi bunlardan ayıran ya da bunlarla iç içe kılan şeylerin ayrımını yaptığı noktalar üzerine tekrar tekrar durulmalı diye düşünüyorum.
Okuyucular öncesinde külliyata göre okunulacak kitaplardan başlarsa anlaşılması ve takibi daha kolay olacaktır.
İyi çalışmalar şimdiden.
Modern Türkiye'nin Doğuşu
Toplumu anlamak için geçmişten bağımsız bir bakış açısı geliştiremeyeceğimi fark ettim. Bu sebeple hem siyasi hem ekonomik birçok gelişmenin nasıl, ne şekillerle gerçekleştiğini ele alan, objektif bir bakış açısıyla yazılmış olan bu eseri okumaya karar verdim. Özellikle yabancı bir tarihçinin yazması benim için daha cezbedici bir noktadaydı.
Daimi "Yaban"
Türk aydını, entelektüeli, olan Ahmet Celal'in bir Anadolu köyüne yerleşmeye karar vermesiyle cepheden arkadaşı Mehmet Ali ile yolculuğu başlar. Köyde kendisini bulacağını, artık eskisi gibi derin düşüncelere dalmayacağını ve aidiyet hissine ulaşacağını düşünürken bir öteki olması, "yaban" olmasını işliyor bu roman... Başlarda bir savaş
Savaşta Yaşanmayan Zaman
Jean Paul Sartre'nin Özgürlük Yolları serisinin ikinci kitabı Yaşanmayan Zaman ilk kitabı Akıl Çağı gibi beni oldukça etkiledi. Sanırım bu kitap üzerine düşünülecek çok şey var...
Dört ya da beş günü anlatıyor kitapta, II. Dünya Savaşı zamanlarında, Fransa'dan bir kesit. Bu kesitte tarihi bir gerçeklikten daha çok bu tarihi gerçeklikte, savaşla
Ruhçözümlemesine Giriş Konferansları'nın devamı olan bu kitap yaklaşık 15 yıl sonra konferans verilmeden önce yazılmış. Açıkçası okurken bir önceki kitaba göre ekstra bir bilgi edinmemiş gibiydim ama özellikle sonlara doğru din ve bilim hakkındaki tartışmaları kayda değerdi. Genellikle yazmış olduğu diğer kitaplara yönelik göndermeler de mevcuttu. Bu yüzden güzel bir kaynak denilebilir.
Yine defaatle tekrar etme gereksinimi duyuyorum, Freud'u okurken mutlaka Payel, Öteki ve Say çizgisine çıkılmamalı. Varsa böyle güvendiğiniz yayınlar, onlar da okunulabilir. Eğer hiçbir şey anlamıyorsanız çeviri gerçekten kötü olabilir. Buna dikkat etmenizi tavsiye ederim. İyi okumalar şimdiden!
Poe ile Tanışmak
Merhabalar! Bir arkadaşımla ortak okumaya karar verdiğimiz bu kitabı o önermişti. Açıkçası öneri üzerine okumayı daha bir sevdim. Genelde hep kendi tarzıma göre kitaplar seçtiğim için böyle bir kitaba da ancak öneri ile denk gelebilirdim. :) Kitaba 8 puanı vermemin nedeni ilk hikâye içindi. Puan verince de ne haddime diyesim geliyor ama açıklamak istedim, çünkü gerçekten güzel bir kalem.
Gördüğünüz üzere öykü kitabı oldukça kısa ve oldukça etkileyiciydi. Toplam 5 hikâyeden oluşuyor. Bu hikâyelerin amacı Agatha Christie gibi size olayı çözdürmek değil aksine edebi anlatımla sizi olaya çekmek. Böyle bir tatta okumak daha da hoştu bana sorarsanız. Özellikle ilk hikâyede güzel bir gizem ve mantık yürütme vardı. Mantık yürütmeyi okurken de ayrı bir keyif aldım. Bu arada ilk hikâye kitaba da ismini veren hikâye. :)
İkinci kısımdaki hikaye de gerçekten güzeldi. Oradaki basıklığı ve karanlığı iliklerime kadar hissettim. Kuyu ve Sarkaç isimli bu hikayede bir mahkumun düşüncelerini ve hislerini anlıyorsunuz, onunla orada oluyorsunuz adeta. Diğer üç hikaye de edebi anlamda güzeldi ama ilk ikisi için soluksuz okudum diyebilirim.
İlk defa tanıştığım bu yazar için iyi bir anlatıcı olduğunu not düşmek istiyorum. Sanırım ileride de onu okumaya devam edeceğim. Güzel bir tanışma oldu. Okuyacak olanlara şimdiden iyi okumalar!
Yürümeye Dair
Yürümenin Felsefesi kitabını ilk olarak Barış Özcan'dan duymuştum. Sonra ben de merak oluştu bu kitaba dair. Ve sonunda okuma fırsatı da yakaladım.
Aslında beklediğimden daha farklı bir kitaptı. Ben yazarın kendi düşüncelerini aktardığını zannediyordum. Fakat bundan daha ziyade başka düşünürlerin filozofların ya da sanatçıların yaşamından bazı
Açıkçası tartışılacak, üzerine düşünülecek birçok şey vardı. O yüzden şu şöyle bu böyle diyemiyorum bile. Yalnızca duyumuma göre Beckett'ın psikanalizle ilgili olduğunu biliyorum. Bu da aslında oyunda geçen çoğu şeyi açıklıyor. Örneğin şapka ve çizme gibi nesneler özellikle düşlerde cinselliğe yönelik temsilleri içerebiliyorlar. Bunun gibi bir de bilinçdışına göndermeler olduğu kanaatindeyim. Yine ipucu olmadan söylemek gerekirse, kişinin yaşadığı bir olayı unutması ve ona ait şeyleri çok zor kabul etmesi durumları vardı. Bu da aslında bastırılan ögelerle çıplak olarak ilk karşılaşmalarda kişinin bocalamalar yaşayacağı, kabullenmeyeceği gibi belirtileri içerir.
Türkçe ve yabancı kaynakları tarayıp daha derin çıkarımları görmek için araştıracağım. Şimdilik bu çarpıcı eseri düşünmeye çalışacağım. Oldukça etkileyiciydi. Okumanızı tavsiye ederim. Üstelik gerçekten kısa ve üzerine düşünmek için vakit de bulursunuz böylece.
Sevgiler!
Freud'u Okuyalım
İnanılmaz bir özenle okuduğum bu kitabı bitirdiğim için gerçekten çok huzurluyum. Başta çevirisine olan güvenim sonrasında işlenen meselelerin bugüne kadar okuduğum Freud'un kitaplarını toparlayacak ve düzenleyecek şekilde olma niteliği beni çok sevindirdi. Freud'un öne sürmüş olduğu kavramlar öncesinde oldukça havada kalıyordu. Elbette okulda
Bu kitabı uzun zamandır okuyorum ve çok kısa bir roman olmasına karşın bana ağır geldiğini söyleyebilirim. Öncelikle amaçlanan düşünceyi anlamak mümkün oldu. Özellikle Descartes'ı daha önce okumuş olduğum için aşinaydım. Kişinin düşünmek için etrafından belki de fiziksel olarak en yakın çevresinden soyutlanmış olması gerekiyordu. Murphy karakteri üzerinden bu durumu anlatan Beckett, okuyucuyu Murphy amacıyla kasvetli bir duruma sokuyor desem doğru olabilir. Murphy'nin insanlara karşı olan mesafesi, düşünmeye, kendi usuyla buluşmaya olan ihtiyacı oldukça hissediliyor. Aynı zamanda Celia karakteriyle birlikte ufak bir aşk öyküsü de olsa Murphy'nin fiziksel dünyayla bir temas istememesini okuyorsunuz çoğu kısımda. Bu yüzden Celia'ın aşkı pek de karşılık bulmuyor gibi.
Açıkçası bir daha okumak ve çok ara vermeden 1-2 günde bitirmek daha faydalı olacak benim için. Şimdi biraz rafa kaldırmam gerekiyor. Okuyacak olanlara iyi okumalar şimdiden.
Sevgiler.
Merhaba. Akıl Çağı kitabını kütüphanede görüp merak edip almıştım. Sartre'yi merak ediyordum ve okuduğum ilk kitabı da bu oldu. İnternetten baktığımda kitapta üç günün anlatıldığı fark ettim şimdi. Aslında bana çok öyle gelmemişti ya da takip edemedim günleri. İçeriği çok yoğun olduğu için belki siz de takip edemeyeceksiniz. Çok fazla diyalog ve betimleme var. Dili ise sade, okurken asla sıkılmıyorsunuz. Öyle ki ilk 150 sayfayı çok garipseyerek okumuştum ben. Kitabın ismine atıf yapılan bir şeyler yoktu ve felsefi bir metinden çok farklı gibiydi, fakat sonra sonra Mathieu tasvir edildikçe çok daha derin anlamlara ulaşabiliyorsunuz.
Kitaptaki baş karakter bir felsefe öğretmeni olan Mathieu. Onun yaşamından bir kesit gibi düşünün. Başka karakterlere de oldukça yer vermiş ve anlatmış yazar. Böyle olunda ona ve yakın çevresini daha iyi tanımış oluyorsunuz. Olay anlamında "Şu oldu." denilen pek bir şey yok çünkü kitabın öyle bir gayesi yok. Kitabın anlatmak istediği, kitaba da ismini veren şey olan "akıl çağı", Mathieu üzerinden işlenmiş. Özellikle komünizm konusundaki tartışmaları ben çok beğendim. Günümüz insanını da oldukça açıklıyor. Eleştirmek ama faal olmamak noktasında. Okumadıysanız ve denk gelirseniz lütfen dikkat edin.^^
Bu kitap üç kitaptan oluşuyormuş. İkinci kitabını da hemen okumak istiyorum. Umarım kütüphanede vardır. Devamı mı yoksa çok ayrı bir kitap mı onu bilmiyorum. Öğrenirsem sizle de paylaşırım.
Sevgiler!
Kitabın ilk kısımları gerçekten etkileyiciydi. Özellikle ilk cümleyle kitap beni içine çekti diyebilirim. Mualla'nın olduğu kısımlar ve yazarla muhabbeti çok fazla merak uyandırmıştı. Özellikle diyalogları çok kaliteliydi. Sonra ise okuyuculara ipucu olmasın diye söylemeyeceğim ama bir kısır döngü oluştu. Bazen okumak istemedim bile. Aynı zamanda muhtemelen Peyami Safa Vildan karakteri üzerinden "histerik" bir kadını nitelendirmeye çalışmış gibi hissettim. Açıkçası bu rahatsız etti. Yani gerek var mıydı? Kadın genellemeleri olsun, erkeğin sağlamlığı (!) olsun... Tabi yazıldığı dönem buna pek müsait ama şimdi okunduğunda çok bir tat vermedi. Peyami Safa en sevdiğim Türk yazarıdır ama bu kitap ilk kısımları hariç beni çok etkilemedi. Okumak isteyenler varsa Biz İnsanlar, Yalnızız, Sözde Kızlar, Dokuzuncu Hariciye Koğuşu gibi kitaplarını okuyabilirler. Yine de ben Peyami Safa okumaya devam edeceğim. Kalemi aslında çeken ve bitmek bilmeyen bir "yalnızlık" tasviri... İnanılmaz akla yatıyor onun yalnızlığı. Her kitabının bir köşesinde değinir. Yine değinmiş. Görünce mutlu oldum. Tabii öncelikle Yalnızız okunursa bu muhabbeti daha bir anlaşılır. <3
Sevgiler.
Merhaba. Uzun bir süredir okuduğum ve anlamaya çalıştığım kitabı bugün bitirdim. Bu kitap için inceleme yazma gibi bir iddiam olmadığı için daha çok Freud okuma sürecime az da olsa değineceğim. Belki okumak isteyenlere de bir fikir olur.
Öncesinde birçok kitabını okudum ama kronolojik okumuyordum. Bu yüzden bağlantılar kopuktu bende. Sonra en baştan okumaya karar verdim. Her ne kadar Histeri Üzerine İncelemeler'i ilk kitabı olsa da Rüyaların Yorumu 1'den başladım. İlk kitabını okuyup uzun süre erteleme gafletine düştüm ikinci kitabı için. Neyse ki bugün itibariyle bitirdim diyebiliyorum fakat bunu demek de iddialı olur. Bir word dosyası açıp ilk kitaptan itibaren makale makale ayırmayı düşünüyorum. Çok kısa notlar alıp devam edeceğim.
Ufacık bahsetmek gerekirse Rüyaların Yorumu kitapları, Freud'un, rüyaların günlük yaşamdan, fiziksel durumdan ve bilinçdışına bastırılan yaşantılardan kaynaklandığını birçok kanıtla ve düşünürlerin referanslarıyla anlattıklarını kapsıyor. Bu kitapları okumak size kendi rüya sürecinizi keşfetmek konusunda bir içgörü kazandıracaktır. Bu içgörünün üzerine koymak, tekrar tekrar okumak size kalmış, çünkü bir kere okuyup rafa konacak bir kitap değil. Ben de bu sürece atılan herkes gibi elimden geleni yapacağım anlamak noktasında. Freud okumadan Freud'dan bahsedenlerden olmamak dileğiyle! Kitaplarla kalın. :)
Irvin D Yalom benim için çok önemliydi. Başta psikiyatrist kimliği, varoluşçu bakış açısı ve insanı tanımlayan, insan olmanın gerekçelerinin farkında olan biri olması beni çok etkilemişti. Etkilemeye de devam ediyor.
Bu kitabını okuma isteğimin başında bir dönem Spinoza'nın Etika'sını alıp yarım bırakmam ve Nazilere olan ilgim gelmekteydi.
Kitabı bitirdikten sonraki boşlukluğu nasıl atacağımı bilemiyorum. Okurken belki de karakterleri çok fazla dinlediğim, canlandırdığım için şu an yaşadığım gerçekliğim de kitabın içine girmiş gibi hissediyorum. 20-25 günlük yaşadığımla bitti gibi. Bu kitapta anladım ki kitabı okurken sadece kitabı okumuyormuşuz. Kendi gerçekliğimiz de bir şekilde
Travma ve İyileşme kitabı, travmanın tarihçesinden başlayarak günümüze değin süreçte bu kavramın insanlarda nasıl işlediğini tartışmış. Tartışmanın yanı sıra örnek vakalar ve birçok görüşten aktarmalar ile konuya farklı açılardan ışık tutulmuş. Kitapta en sevdiğim şey, travmanın her bireyde farklı işleyeceğine dair bulguların olduğunu görmekti. Aynı zamanda ortak bulgular da travmatik bireye nasıl davranılması gerektiğine ışık tutmakta.
Kendimize dönmemiz ve yaşadıklarımızı irdelememiz açısından da çok iyi bir içgörü kazandırıyor. Bu yüzden herkesin okumasını tavsiye ederim. Özellikle kitabın ikinci bölümü olan "İyileşme" bölümünde, travma sonrası yaşantının nasıl işlediği, bireyin kendini kabulü ve güvenlik arayışı, grup terapileri gibi birçok karanlık nokta aydınlatılmış. Bunları okumak hem travmatik bireyi hem de bu alanda çalışan meslekleri anlamak açısından iyi bir referans olmakta.
Çevirisini çok iyi bulmasam da anlaşılırdı. Judith Herman mükemmel anlatmış. Şimdiden iyi okumalar. :)
Memleketimden İnsan Manzaraları, her sayfasında her mısrasında buram buram Anadolu kokan bir kitap. Nazım Hikmet davasını anlatırken hiçbir şeyi eksik bırakmadan, bütünlüğüyle ele almış. Adeta bağıra bağıra, gümbür gümbür bir sesi duyuyorsunuz okurken. Bu ses size yaşamayı, yaşamamayı, yaşarken ölmeyi, özlemi, dört duvar ardında geçen düşünceleri tüm çıplaklığı ile anlatıyor. Bu sesi duymak, bu sese kulak vermek ve onu anlamaya çalışmak belki de bu vatanı hissetmenin bir yolu olacaktır. Şiirden çok daha fazlası var kitapta. Mutlaka okuyun. 10/10
Mutsuzluk Zamanlarında Mutluluk kitabı aslında okudukça görüyorsunuz, ismi gibi bir kitap. Yazarın birinci tekil kişiden anlattığı ve bizi bazı imgelerle içine çekip düşündürdüğü bir kitap. Daha çok anlatıcının çevresini ve çevresinin bakışını okuyoruz. Bakış açılarını farklılıklarla sunması ve okuyucuyu daha da olaya dahil etmesi kitabı okurken
Selamlar. Sizlere Puslu Kıtalar Atlası kitabını niçin okumanız gerektiğine ilişkin bir şeyler yazacağım.
Tarih kurmacasının belki de en iyi ismi olan Anar'ın bu kitabında felsefî sorgulamalara, gülmelere, üzülmelere doyamayacaksınız. Kitap buram buram İstanbul kokan, her sokağını hayalinizde canlandırabileceğiniz bir betimleme ile yazılmış olan adeta bir tarihi yolculuk. Kitapta en çok beğendiğim şey başta yazarın akıcı dili, sonrasında olay örgüsünün çok güzel oturtulmuş olması. Okuduğunuz hiçbir şeyin cevapsız kalmadığını, karakterlerin birbirleriyle ne kadar ilişik olduğunu sayfalarda ilerledikçe görüyorsunuz. Mizahi ve akıcı bir anlatım takınan Anar'ın bu kitabı tekrar tekrar okunulmayı hak eden cinste. İçindeki derin anlamın muhteşem bir tarihi kurguyla birleşmesi kitabı elinizden bırakmamanıza sebep olacaktır diye düşünüyorum. Şimdiden iyi okumalar.
Bu kitabı okuduktan sonra hıristiyan propagandası eşliğinde sunulan öğreti içerikli metinleri gerçekten anlayıp hayata da entegre etmek faydalı olacaktır. Tabii bunun en başını silersek ve dini bir metin olması dışında insani bir metin olmasını ele alırsak Tolstoy'un asıl anlatmak istediğine ulaşabiliriz. İnsan 100 yıl önce de 200 yıl önce de aynı insandı ve aynı acı ve kaygılarla birlikteydi. Fakat kaygı duyduğu, hırs yaptığı nesneler değişti sadece. Aynı zamanda merhamet ve sevgi de aynıydı ve belki insanın insana karşı besledikleri hâlâ öncesi gibi. Kitaptaki son öykü hariç diğer iki öyküyü okurken çok keyif aldım. Zor ve anlaşılmayacak metinler asla değil. 12 yaşındaki bir çocuk da çok rahat okuyabilir. Bu ikinci okuyuşum. Muhtemelen küçükken okumuştum. Fakat yine de bu tip şeyleri okumakta ve hatırlamakta fayda var; yolumuzda daha sağlam adımlar atarak ilerlemek için. Hatta insan kendini fark etmeli. Bir başka insana gerek kalmadan kendimize bir bakalım.
Cemal Süreya'nın Bütün Şiirleri kitabını okuduğum zaman bir şiiri dikkatimi çekmişti: "Çok şiir yazmaktan öldü Edip Cansever." diyordu Süreya. Ben de merak ettim, bir insan nasıl bu kadar çok şiir yazabilir? Ne yaşamış olabilir? Uzun bir dönem bir şey yaşamadan bir şiir yazılamayacağını düşünürdüm. Yani teknik açıdan bakmıyordum şiirlere. Tamamen bir duygu katarsisi gibi bir şey olduğunu düşünüyordum. Bu kitabı okuduktan sonra şiirin duygusal boşalımdan çok teknik de içerebildiğini, şair yaşamamış olsa da bir insanın acılarının dile gelmesinin mümkün olabileceğini görmüş oldum. Edip Cansever birçok şairden, yazardan esinlenmiş; tragedyaları şiirine taşımış bir şair(miş). Aynı zamanda kalabalıklar içinde vakit geçirerek oradan koparıp incelediği insanlar, anlam yüklediği insanlar sayesinde de birçok şiirine karakter edinebilmiş. Bu inceleme başta Edip Cansever'i anlamak sonrasında şiirin nasıl bir yapıda olabileceğini kavramak açısından özellikle ediyatla bir olanlar için başucu kitabı diyebilirim. Şiir okumak bir anda tüketmek değil, yoksa gerçekten boş bir eylem olurdu. Anlamak, daha çok anlam bulmak gerekir. Mutlaka okumanızı tavsiye ederim. Şimdiden iyi okumalar.
Klinik Psikolojiye Giriş - İnceleme
Klinik Görüşmeye Giriş kitabı uzman psikologlar tarafından yazılmış, bir psikoloğun sahada karşılaşabileceği sorunların konuşulduğu rehber niteliğinde bir kitap. Bu çalışmanın Türkçe kaynak açısından psikoloji ve PDR alanlarından mezun ya da öğrenci olanlara faydalı olacağını düşündüm. Ne yazık ki çeviri kitaplar aynı zamanda içinde kültür farkını da barındırdığından verilmek istenen mesaj kimi zaman bizim tarafa çok geçmeyebiliyor. Özellikle bu sebeple bu çalışmayı önemli gördüm, hem ileride daha birçok çalışmaya da öncü olmasını umarak okudum.
Kitap inanılmaz bir bilgi birikimi sağlamayacaktır, bu bir gerçek. Fakat bir öğrencinin okuması hatta birinci sınıfta okuması, ona alanla ilgili birçok şey katacaktır diye düşündüm.
Bir psikoloğun kim olduğu, ne şartlarda terapi yapabileceği; terapi yapacağı odanın nasıl olacağı, teropatik ilişkinin ne olduğu gibi daha birçok soruya cevaplar verilmiş. Aynı zamanda en sevdiğim bölüm olan adli psikoloji ile ilgili olan kısımda intihar üzerine yazılanlar gerçekten ilgimi çekti. Özellikle her danışanda intiharı aramanın ve gözlemlemenin önemini bir kez daha anlamış oldum.
Kitabın devamının gelmesini diliyorum. Bir de yazım yanlışları sonlara doğru çok vardı, umarım diğer baskıda düzeltirler. Alana ilgisi olan hatta terapi nedir diye düşünen herkese tavsiye ederim.
İyi okumalar.
William Shakespeare | Terry Eagleton
Shakespeare'in oyunlarını okurken aslında anladığımdan daha fazlasını anlama isteği içinde olduğumu fark ettim. Evet bir şeyler çıkarımlayabiliyordum fakat bununla sınırlı olmamalıydı. Bir de tek başıma okuyup tek başıma kitabı bitirdiğim için tartışma fırsatı da bulamıyordum. Bu kitap sayesinde Shakespeare'i konuşabileceğim birini bulduğumu
