İçerisinde 14 kısa öykü bulunan bu eser, ağırlıklı olarak lüzumsuzluk konularıyla ilgili hikayelerden oluşuyor. Kimdir bu lüzumsuz adam? Dünya telaşının bir makineye ya da motora dönüştüremediği insandır herhalde. Koşuşturmaca yüzünden kafasını yerden kaldıramayıp insanların yüzüne bakmaya zaman bulamayanların aksine, her insanı, her olayı bütün ayrıntılarıyla gözlemlemeye imkan bulan insan. Bulduğu vakit bolluğu sebebiyle kendisine yeni uğraşlar, icatlar çıkaran, en önemli işi lüzumsuzluk olan işsiz insan. Bunlar genellikle lüzumsuzluğu gönüllü kabullenen insanlar. Bunların yanında iş bulamaması, yoksulluğu, sakatlığı sebebiyle çevresi tarafından lüzumsuz görülen insanlar da var. Bir de varoluşsal sorgulamalara girip kendini, hatta her şeyi lüzumsuz gören insanlar var. Sait Faik'in bu eseri, işte bu lüzumsuz adamların hikayesinin anlatıldığı ya da lüzumsuz adamın hikayeyi anlattığı öykülerden oluşuyor. Hikayeler içerisinde Sait Faik'in farklı lüzumsuzlukları da var. İşsizliğe, yoksulluğa, kadınların İstanbul sokaklarında para karşılığı bedenlerini satmak zorunda kalmalarına dikkat çekiyor bazı hikayelerinde. Örneğin "Mürüvvet" öyküsü var; Hüseyin'in kolunu iş makinesine kaptırıp, kolsuz kaldığı hikaye. Bu öykü Rıfat Ilgaz'ın "Alişim" şiirini hatırlattı bana. O da az lüzumsuz adam değildi. Bu lüzumsuzluğu sebebiyle hapse attılar. Sait Faik'i neden atmadılar, anlamış değilim. Malum, bu olaylar o dönemin en lüzumsuz işleri, bu olayları anlatanlar da en lüzumsuz adamları. İyi okumalar...