Devlet güçlüyken adalet gerçekten devlet meselesidir; ama buhran içine düşmeye görsün, yeniden büyük harfle kuşanan Adalet’e hesap vermek zorunda kalır. Artık hükmedecek gücü kalmadığı için, kudretli döneminde koyduğu kuralların bu kez karşısına dikildiğini görür. Oysa ki, ister ilah gibi süslensin ister paçavralara bürünsün, adaletin yönetici sınıflar emrindeki işlevi hiç değişmez: Yasanın çiğnenmesiyle ortaya çıkan toplumsal çelişkileri o sınıfların lehine çözmek.
Çağdaş siyasetçiler eski davaları iyi incelemelidirler. Bir sanığın, yeter ki hedefi kafasında berrak olsun, nasıl zor bir zafere yürüyebileceğini öğrenebilirler.
Bugün Asya’daki açlığın siklon gazından daha öldürücü olduğunu, kimsenin de başını belaya sokmadığını bilen yargıçların karşısına, “kötülüğün dile sığmaz, ürkütücü sıradanlığı” sorununu dikti.
…kendisiyle barışık bir toplumda bir masumun cezalandırılmasına yol açan hukuki hata suçlunun beraatinden daha ağır bir potansiyel düzensizlik nedenidir.
Şimdi bir adam öldürecek. Bir cana kıyacak… Öfkesi, aşkı, sevgisi olan bir şeyi ortadan kaldıracaktı. Buna, kendinde hak görmüyor gibi bir duyguya kapılmıştı.