Denetleyemediğim bir şey var içimde. Arabamla bir köprüden geçiyorsam aklımdan mutlaka intihar geçer. İntiharı düşünmeksizin bir göle ya da okyanusa bakamam. Çok durmam üstünde. İNTİHAR. Aniden yanan bir ışık gibi. Karanlıkta. Çıkış yolu olduğunu bilmek içerde kalmayı kolaylaştırır. Anlıyor musunuz? Yoksa sonu deliliktir.
"Tanrı'nın cismani gözleri vardır ve her şeyi görür."
"Cismani mi?"
"Evet."
"Bunlar gibi mi?" Yumruklarını sıkıp gözlerinin üstüne bastırdı.
"Süt şişelerini andıran gözleri var," dedi Frank yumruklarını gözlerine bastırıp bana dönerken. Gülmeye başladı sonra. Ben de gülmeye başladım. Uzun süre güldük. Frank durdu birden.
"Bizi duymuş mudur?"
"Herhalde. Her şeyi görebildiğine göre her şeyi duyuyordur da."
"Korkuyorum," dedi Frank. "Öldürebilir bizi. Öldürür mü bizi dersin?"
"Bilmiyorum."
"Burda oturup bekleyelim en iyisi. Kımıldama. Hareket etmeden otur."
Basamaklara oturup bekledik. Uzun süre bekledik.
"Bu işi uzatacak galiba," dedi Frank
Bilmiyordum ne istediğimi. Hayır, biliyordum. Saklanabileceğim, saklanıp hiçbir şey yapmak zorunda kalmayacağım bir yer istiyordum. Bir şey olma düşüncesi beni korkutmakla kalmıyor, hasta ediyordu. Avukat, danışman, mühendis veya benzer bir şey olmayı düşünmek bile olanaksızdı benim için. Evlenmek, çocuk sahibi olmak, aile kurumunun kafesine girmek. Her sabah aynı işe gidip akşam dönmek. Olanaksızdı. Aile pikniklerine katılmak, Noel, 4 Temmuz, İşçi Bayramı, anneler günü... Bu tür şeylere katlanmak için mi dünyaya geliyorduk?