Görüldü yeteriyle.
Görüntü var oldu bütün hallerde.
Edinildi yeteriyle. Kentlerin uğultuları,
akşam ve güneşte ve her zaman.
Tanındı yeteriyle. Yaşamın durakları.
-Ey Uğultular ve Görüntüler!
Gidiş yeni şefkat ve yeni gürültünün içinde.
gemi sinyallerinin gece bahçelere yansıması
havuzda samanyolunun hisârbuselik şarkısı
demlendikçe yalnızlığı aydınlanıyor muammer bey
olmayacak şey bir insanın bir insanı anlaması
...dayanma sınırlarını zorlayınca arabaların tekerleklerine bakıp kısadan kurtuluşu düşündü. Yalnız yirmi beş günün üşümüşlüğü, yorgunluğu değildi. Askerden döneli, üç yıldır sürüyordu. Yoksa dünyada olmayanı mı arıyordu? İki yanına bakındı. Sağdaki kaldırımda duvara dayanmış büyük gözlü bir okul çocuğu ilgiyle ona bakıyordu. Gözlerini kırpmadan elindeki elmayı ısırdı. Ağzı sulandı. Yürüdü. Vardı işte. Çocuklar, elmalar vardı.
Aynı insanda öylesine algılar vardır ki, birbirinden tamamıyla farklı olmasına rağmen aynı nesneyi konu alırlar; dolayısıyla bundan ancak aynı insanda farklı özneler olduğu sonucu çıkarmak gerekir.
Ben içeri düştüğümden beri
güneşin etrafında on kere döndü dünya.
Ona sorarsanız :
"Lafı bile edilmez,
mikroskobik bir zaman."
Bana sorarsanız :
"On senesi ömrümün."
Bir kurşun kalemim vardı
ben içeri düştüğüm sene.
Bir haftada yaza yaza tükeniverdi.
Ona sorarsanız :
"Bütün bir hayat."
Bana sorarsanız :
"Adam sen de, bir iki hafta."