Cesedi evden çıkardıkları anda, Rebeca evinin kapılarını sımsıkı örttü ve hiçbir dünya nimetinin aralayamayacağı bir kayıtsızlık kabuğuna çekilip kendini canlı canlı eve gömdü.
"...aşkları artık ölüme terkedilmiş gibi, kimsenin umursamadığı soluğu tükenmiş bir sevdaydı artık. Bütün umudunu, bütün dayanaklarını yitiren Rebeca, yeniden toprak yemeğe başladı."
Akıl almaz bir güç kendisini kavradığı gibi üç pençede üstündekileri paramparça ettiği ve onu bir yavru kuş gibi üzerine oturttuğu zaman , Rebeca ölmemek için doğa-üstü güç harcadı. O dayanılmaz acının akıl sır ermez hazzı içinde kendinden geçip fışkıran kanı sünger gibi emen hamağın buğusuna gömülmeden önce, dünyaya geldiği için Tanrı 'ya şükretti.
...
Ursula'nın sütüyle beslememiş, toprak ve sıva yiyerek büyümüş olan, damarlarında Ursula'nın kanını değil de kemikleri mezarlarında takırdayan yabancıların kanını taşıyan Rebeca'nın bütün özlediği niteliklere sahip olan tek kişi olduğunu anlıyordu.
...
Oysa yalnızlığın ayrıcalığına ulaşabilmek için yıllar yılı acı ve yokluk çekmiş olan Rebeca, düzmece iyilik gösterileriyle altüst edilecek bir yaşlılık dönemine, bu ayrıcalığı değişmemeye kararlıydı.
#Spoiler içerebilir🤗
6 kuşak devam eden soyun tümüyle birlikte yaşamış hayatı birlikte idame ettirmiş gibi bir hisle bitirdim bu güzel eseri. Tüm ölümlerin doğumların hepsinde sevinmiş ya da üzülmüştüm. Çok alıştığınız, sevdiğiniz birinden ayrılık hissini bu güzel eserimiz insanın içine işleyerek yansıtıyor yaşıyorsunuz. Her sayfada ne olacağını