Bir hata, bir insanın gittikçe artan acısına, ruhunda onarılmayacak bir yaraya dönüşebilir; etrafımızı saran, dünya dediğimiz ve inanmakta güçlük çektiğimiz gezegendeki anlam ve adalete olan inancımızı şeytani bir felakete dönüştürür.
Şimdiye kadar hiç kimseye söyleyemediklerini, hatta kendilerine bile itiraf edemedikleri şeyleri birbirlerine anlatıyordu bu iki yalnız insan, oysa birbirlerini doğru dürüst tanımıyorlardı bile. Fakat birinin yüreğinden kopan çığlık diğerinde karşılık buluyordu, çünkü onların acıları akrabaydı.
“ Şu birkaç saatin tadını çıkarın, hiç birimize tek bir nefeslik bir yaşam dahi ikinci bir kez verilmeyecek ve böyle bir anda aşkı bulan onun keyfini çıkarmalıdır.”
Tam o anda kopan tiz, berrak ve başka bir dünyadan geliyormuş hissini veren bir çığlık birdenbire bu sessizliği yırtıp parçaladı; en ilgisiz insanın bile hissiz kalamayacağı, huzurunu, bezginliğini elinden alacak aydınlık, titrek bir çığlıktı bu.
İmkansızlık duvarının önünde ağlıyorum. Bu duvar beni çıldırtıyor albayım. Başımı, bu duvara vurup parçalamak istiyorum. Başım ağrıyor albayım; biraz yürümek, biraz kendime gelmek istiyorum. Şimdi ne olacak albayım?