-Evet, büsbütün ümidsiz değilim...
...........
Dünya, büyük bir manevî buhran geçiriyor.
Manevî temelleri sarsılan garb cem'iyeti içinde doğan bir hastalık, bir vebâ, bir taun felâketi gittikçe yeryüzüne dağılıyor.
Bu müdhiş sâri illete karşı, İslâm cem'iyeti ne gibi çarelerle karşı koyacak?
Garbın çürümüş, kokmuş, tefessüh etmiş, bâtıl formülleriyle mi?
Yoksa İslâm cem'iyetinin ter ü taze iman esaslarıyla mı?
Büyük kafaları gaflet içinde görüyorum.
İman kal'asını, küfrün çürük direkleri tutamaz.
Onun için, ben yalnız iman üzerine mesaîmi teksif etmiş bulunuyorum.
Risale-i Nur'u anlamıyorlar yahut anlamak istemiyorlar.
Beni, skolastik bataklığı içinde saplanmış bir medrese hocası zannediyorlar.
Ben, bütün müsbet ilimlerle, asr-ı hazır fen ve felsefesiyle meşgul oldum.
Bu hususta en derin mes'eleleri hallettim.
Hattâ bu hususta da bazı eserler te'lif eyledim.
Fakat ben, öyle mantık oyunları bilmiyorum.
Felsefe düzenbazlıklarına da kulak vermem.
Ben, cem'iyetin iç hayatını, manevî varlığını, vicdan ve imanını terennüm ediyorum.
Yalnız Kur'anın tesis ettiği tevhid ve iman esası üzerinde işliyorum ki, İslâm cem'iyetinin ana direği budur.
Bu sarsıldığı gün, cem'iyet yoktur!