Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Demek ki hayatın kılıfı, maddenin üstüne yalnızca üstünkörü geçirilmişti.
İnsanın kendi çevresi dışında yaşayan insanlara karşı alabildiğine bir güvensizlik beslemesi, yani bir Germenin bir Yahudiyi değil, fakat bir futbolcunun da bir piyanisti anlaşılmaz ve değersiz bir yaratık yerine koyması, kültürün temel özelliklerinden biridir. Çünkü sonuçta nesne, yalnızca sınırlarıyla ve böylece de çevresine karşı belli ölçüde düşmanca bir eylemle varlık kazanabilir; papasız bir Luther'in, kafirler olmadan da bir papanın varlığı düşünülemezdi, bu nedenle insanın hemcinsine en yoğun biçimde yaslanmasının temelinde aslında onu yadsımasının yattığı, pek yabana atılabilecek bir olasılık değildir.
Reklam
Yaşam karşısında takınılan, vazgeçiş ile abartılı sevginin karışımından oluşan, yaşamın çelişkilerine ve yarım yamalaklıklarına evde kalmış bir teyzenin genç bir yeğenin şımarıklıklarına katlanışı gibi ses çıkartmayan bu tutumdan nefret ediyordu.
Aslına bakılırsa, -diye iddia etmişti Ulrich-, yani bilinçli kişiliğin tam anlamıyla gerçeklik dışına kaymasına ve delinmesine ilişkin bu yaşantı, aslına bakılırsa bir zamanlar bütün dinlerin mistiklerince bilinen yitirilmiş yaşantılarla akrabaydı ve bu nedenle de ebedi ihtiyaçların yerine geçmesi öngörülmüş, kötü olmakla birlikte hiç yoktan iyi sayılacak bir çağdaş ikameydi; sözü edilen yaşantıyı mantıklı bir sisteme sokan boks ve benzeri sporlar da demek ki, her ne kadar bunun herkesçe anlaşılabilmesi beklenemez ise de, bir tür tanrıbilimdi.
Sporun, çok dikkatle paylaştırılmış, genel bir nefretin yarışmalara yöneltilen tortusu olduğu söylenebilirdi. Doğal olarak bunun aksi iddia ediliyor, sporun birleştirdiği, insanları dost kıldığı falan ileri sürülüyordu; ama bu yalnızca, kabalıkla aşkın birbirlerinden büyük, renkli ve dilsiz bir kuşun iki kanadı arasındaki mesafeden daha uzak olmadıklarının kanıtıydı.
İyi'nin ve kötü'nün "değişmez değerler" olmadığı, yalnızca "işlev değerleri" niteliği taşıdıkları, bu nedenle eserlerin iyiliğinin tarihsel koşullara, insanların iyiliğinin ise onların niteliklerini değerlendirmeye yarayan psikoteknik beceriye bağımlı olduğu anlaşıldıktan sonra, neyin iyi, neyin kötü olduğu konusunda bin yıldır süregelen gevezelik kimi ilgilendirebilir!
Reklam
Örneğin gençlik döneminde yaşam, henüz tükenmek bilmeyen bir yarın gibi, her yanı olanaklarla ve hiçlikle dolu olarak insanların önünde uzanıp gider, buna karşılık öğlen vakti ansızın onların kendi yaşamı olduğunu ileri sürebilme hakkına sahip bir şey beliriverir ve bütünü açısından bu, günün birinde kendisiyle, yirmi yıl boyunca, tanışmaksızın mektuplaşılmış birinin ansızın karşımızda oturuvermesi kadar şaşırtıcıdır ve insan bu kişiyi aslında zihninde çok farklı canlandırmıştır. Bundan çok daha tuhafı ise, insanların çoğunun bunun ayırdına hiç varmamalarıdır; kendilerine gelmiş, yaşamları onlarınkine karışmış olan insanı adeta evlat edinirler, onun yaşantılarını şimdi kendi niteliklerinin ifadesi, onun yazgısını da kendi hizmetleri veya mutsuzlukları sayarlar.
Ama kendimize insanlığın nasıl olup da bu kadar değişebildiğini sorduğumuzda bunun yanıtı, insanlığın yürümeye çok erken kalkışan, akıllı bir çocuğun yaptığından farklı bir şey yapmadığıdır; insanlık yeryüzüne oturmuş ve oturduğu yere, bedeninin güvenilir, fakat pek soylu olmayan bir kısmıyla, söylemek gerekir ki, neresiyle oturuyorsa orasıyla temas etmiştir.
Ulrich hemen bir sigara yakarak konuşmasını sürdürdü: "İnsan yalnızca iyi değildir, fakat her zaman iyidir; bu, çok büyük bir ayrım demektir, anlıyor musun? İnsanın kendine duyduğu bu sevginin sofizmine hep gülünür, ama aslında bundan insanın asla kötü bir şey yapamayacağı çıkarımına varmak gerekir; insan yalnızca kötü bir biçimde etkin olabilir, o kadar. Bunu bilebilseydik, bir toplumsal ahlakın doğru çıkış noktasına varabilirdik."
Devlet, her budalalık için para harcıyor, fakat en önemli ahlaki sorunlara tek kuruş ayırmıyor. Bu onun doğasında var, çünkü devlet, düşünülebilecek en aptalca ve en kötü yaratıktır.
Reklam
Dünyanın bakınca yüzünün kızardığı bir ayna olmalıydı. Dünya yalnızca yüzü kızarmakla kalmayıp, tıpkı masaldaki gibi, gerçek çehresini görmeli ve bir daha unutamamalıydı.
Ulrich, tutuk bir ifadeyle açıkladı:"İnsanın yaşamda gereksindiği tek şey, kendi işinin komşununkinden daha iyi gittiği inancıdır. Yani bu, şu demektir: Senin resimlerin, benim matematiğim, bir başkasının çocukları ve karısı; bir insana gerçi onun hiçbir bakımdan alışılmadık biri olmadığı, ama böyle, hiçbir bakımdan alışılmadık biri olmama gibi bir durumun eşine de pek sık rastlanmadığı yolunda güvence veren her şey!"
İnsanın bütün kitapları okumasının gerekmediğini söyleyebilirsin. O zaman sana yanıtım şu olur: Savaşta da her askerin öldürülmesi gerekli değildir, fakat yine de herkes gereklidir.
...Yaşanmakta olan zaman, beklentilerle dolu, sabırsız, doludizgin ve umarsız bir zamandı; bu zamanın umut bağladığı ve beklediği Mesih ise henüz görünürlerde yoktu.
Dolayısıyla şunu demeye çalışıyorum: Diplomasi, güvenilir bir düzenin ancak yalanla, korkaklıkla, yamyamca davranmakla, kısacası, insanların o sarsılmaz aşağılık yanlarıyla kurulabileceğini savunur; sizin o çok yerinde deyişinizi bir kez daha kullanmış olmak için söylüyorum, diplomasi, küçültücü bir idealizmdir. Ve bence bu, büyüleyici denebilecek kadar melankolik bir durumdur, çünkü daha yüksek düzeydeki güçlerimizin güvenilirlikten uzak oluşunun önümüzde salt aklın eleştirisine uzanan yol kadar yamyamlığa uzanan yolu da açtığını koşul olarak benimser.
1.500 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.